Kaczynski Sanayi Toplumu denen totaliter düzene en kapsamlı bir başkaldırıydı. Ancak sahip olduğu ultra radikal hedeflerin gerçekleşmesi ancak çok uzun bir tersine evrim gerektiriyor. Bu bağlamda kır komünleri bu hedefe giden çok uzun yolun başlangıç noktası. Bu yolun bizi bu totaliter sistemden topyekûn özgürleşmeye çıkaracağı kesin olmasa da bu kurtuluş ancak yola çıkanların emeğinin ürünü olabilir. Bu nedenle Kacinski gibilerin çoğalması gerek. Bu asinin anısı tam da bu nedenle sürecek.
Dilaver Demirağ
Unobomber lakabı ile tanınan Theodor Kaczynski, 81 yaşında hücresinde ölü bulundu. Bu şüpheli ölümle ilgili Anarşist Haber kanallarında (Anarchist News vb.) dahası uygarlık konusunda kendisi ile hemfikir olan uzun süre mektuplaşan Derrick Jensen’in Derin Yeşil Direniş sitesinde bile bir şey bulamadım üzüldüm desem yalan olmaz. Bu ay çok değerli Anarşist fikir insanlarının adeta yaprak dökümü yaşadığı bir ay Anarchist Cocbook yazarı William Powel ve Hâkim Bey olarak tanınan Peter Lamborn Wilson’un da hayattan ayrıldığı bir ay oldu. Anarşistler arasında ona ilişkin bu sessizliğin nedeni acaba Anarşistlerin kadınlar ve eşcinseller konusundaki aykırı fikirlerinin günümüzdeki Anarşistlerin adeta bam teline dokunması olabilir mi.? Bu soruyu sorma nedenim Libcomda onu gerici olarak yaftalayıp defterini düren ve ölümüne adeta sevinip AP’nin haberine atlayıp intihar ettiğini söyleyen bir yazıya rastlamam. Oysa O neden bu hareketleri asli mücadele de dikkat dağıtıcı ve sistem karşıtı anarşizmi sistemin bir eklentisi yaptığını düşündüğü kimlik hareketlerinin haklarını savunma mücadelesini neden önemsiz gördüğünü şöyle izah ediyordu.
“Ancak Batı’nın “demokratik” sistemi, isyanı saptırmak için Sovyetler Birliği’nde var olanlardan çok daha karmaşık ve etkili mekanizmalar geliştirdi. Modern Batı toplumunda insanların kendilerini isyan ettiklerini düşündükleri sistemin değerleri lehine “isyan etmeleri” gerçekten dikkate değer bir gerçektir. Sol, ırksal ve dinsel eşitlik, kadınlar ve eşcinseller için eşitlik, hayvanlara insancıl muamele ve benzeri konularda “isyan ediyor”. Ancak bunlar, Amerikan kitle iletişim araçlarının bize her gün tekrar tekrar öğrettiği değerlerdir. Solcuların beyinleri medya propagandasıyla o kadar iyice yıkandı ki, yalnızca teknoendüstriyel sistemin değerleri olan bu değerler açısından “isyan” edebiliyorlar.”[1]
Özgürlükçü denilen ama aslında Liberal olan “Yeni Sol ”un sistemin yeni özgürleşme alanları olarak pazarladığı ve esasını tanınma siyaseti olan kimlik hareketlerinin peşinden koşmaları, bu konuları olması gerekenden daha önemli bir yere koyması. Taşlanmayı göze alarak “Kimlik Değil Sınıf” diyen, eski moda “gerici” bir anarşist yaftasının boynuma asılmasını üstlenerek -Kaczynski’nin muradını doğru anladıysam -doğru diyeceğim. Yani Anarşistler için kimlik hareketleri ve onların kendi odaklı “özgürleşme” pratiklerinin peşine takılmasına gerek yok. Eşcinsellerin evlilik yapabilmesi ya da kadınların eşit olmaları meselesini odağına alan ve bu haklar tanındıktan sonra da kendi köşesine çekilip hayatının keyfinin çıkaran bu hareketlerle Anarşist gündem farklılaşıyor. Yine sözü ona bırakayım.
“İlk olarak, Yeşil Anarşist Hareketlerinin enerjisinin bir kısmı, gerçek devrimci hedeften – genel olarak modern teknolojiyi ve uygarlığı ortadan kaldırmak – ırkçılık, cinsiyetçilik, hayvan hakları, eşcinsel hakları vb. ilerici konular. İkinci olarak, bu sözde-devrimci meselelere olan bağlılığı nedeniyle, Yeşil Anarşi Hareketi çok fazla solcuyu cezbedebilir – modern uygarlıktan kurtulmaktan çok ırkçılık, cinsiyetçilik vb. solcu meselelerle ilgilenen insanlar. Bu, hareketin enerjisinin teknoloji ve medeniyet sorunlarından daha fazla sapmasına neden olacaktır Üçüncüsü, kadınların, eşcinsellerin, hayvanların vb. haklarını güvence altına alma hedefi, medeniyeti ortadan kaldırma hedefiyle bağdaşmaz, çünkü ilkel toplumlarda kadınlar ve eşcinseller genellikle eşitliğe sahip değildir ve bu tür toplumlar. Hayvanlara karşı genellikle zalimdir. Eğer birinin amacı bu grupların haklarını güvence altına almaksa, o zaman en iyi politikası modern medeniyete bağlı kalmaktır. Dördüncü olarak, Yeşil Anarşi Hareketinin modern uygarlığın yumuşak değerlerin çoğunu benimsemesi ve yumuşak ilkel bir ütopya efsanesi, teknoendüstriyel sistemden kurtulmak için etkili, gerçekçi adımlar atmaktansa. ütopik fantezilere geri çekilmeye daha yatkın olan çok fazla yumuşak, hayalperest, tembel, pratik olmayan insanı kendine çekiyor.[2]
Kimlik Hareketleri ile Anarşistlerin Hedefleri Uyuşmuyor
Anarşistler herkesin özgürleşmesini kendi varoluşu sayan bir anlayışta olduğundan, kendi kimliklerinin özgürleşmesini ana mesele kılan kimlik hareketleri Anarşistler için geçici uğraklar olabilir. Bizler bu mücadelelere olsa olsa radikal derinlik katarak Bakuninin anlamlı sözündeki gibi herkesin özgürlüğünü ana meselesi sayan bir yönelime doğru ilerlemesine olanak sağlayabiliriz. Ki Kaczynski açısından bunlar dikkat dağıtıcı sirenler ve uygar toplumun, sanayi uygarlığının önümüze koyduğu meseleler. Anarşist mücadelenin bu meselelere değil sistemi yıkmaya odaklanması gerektiğini düşünüyordu. Sanayi uygarlığının burjuva demokrasisinin önümüze koyduğu meseleler olarak gördüğü bu meseleleri tali görmek, onu gerici ilan etmeye yeterli olmasa gerek. Ama yine de birçok Anarşistin Kaczynski gibi düşünmediği Hiyerarşiyi söküp atan bir bakışla eşcinsellerin kendi yönelimlerinin bastırılıp yok sayılmasına, kadınların ikinci sınıf olmalarına, ırk ayrımına vb. “bunlar tali meseleler biz ana hedefe kitlenelim” şeklinde düşünmediği çok açık. Kaczynski gibi ultra radikallerin temel kusuru da bu olmuştur, odaklarına aldıkları şeyi her şeyden önemli sayıp, gündelik hayatın dönüştürülmesi konusunu önemsiz görmeleridir. Bunun bir tür siyasi körlüğe neden olduğu açık olsa gerek, ama bunlardan dolayı onu gerici ve kaçık ilan etmek kimi Anarşistlerin eleştiri ile horgörü arasında orta yol bulmadaki başarısızlığının göstergesi olsa gerektir.
Bu siyasi miyopluğunu önemsiz görmemekle beraber bu kusurun ötesine geçip onun Sanayi Toplumunun daha doğrusu Teknolojiyi odağına koyan bakış açısı Anarşist düşünceye özellikle de Eko Anarşist düşünceye çok şey kattı.
Teknoloji Bir Uysallaştırma Biçimi
Teknolojinin bir evcilleştirme biçimi olması, insanları bağımlı kılması ve hayatlarını teknoloji olmadan yürütememelerine neden olan teknokeş uysallaştırmaya tabi kılınmaları, sistemin totaliter karakteri hakkında söyledikleri Anarşist Düşüncenin tahakküm konusundaki bakış açısını hem keskinleştiriyor, hem de tarihin uzak zamanlarına kadar derinleşmelerine yol açıyor.
Ama her ultra radikal gibi onun da temel kusuru tarihin çarkının geriye çevrilemeyeceğini görmemesii bence. Yaşasaydı ve bu eleştirimi okusaydı muhtemelen benim de “yumuşak bir ütopist tembel” olduğumu söyleyecekti. Eyvallah diyerek neden böyle düşündüğümü izah etmem gerek. Her şeyden önce tarihin gösterdiği bir şey var insanlar yerleşik hayattan vaz geçmediler, tarım da dâhil sahip oldukları konforlu kazanımları terk etmediler. Üzgünüm ama uygarlık ilkelliği sildi. Çünkü kendilerine daha avantajlı kolaylıklar sağlayan kazanımlarını özgür ama riskli ve zahmetli hayatlarına tercih ettiler. İkincisi nüfus eşiği geriye dönemeyecekleri bir noktadaydı. Tahıl hasadı ile yapılan çorbalarla daha çok bebek hayatta kaldı. Bu noktadan geriye dönüp de tekrar avcılık ve toplayıcılık yapacak bir çeviklik şansları kalmamıştı. Atalarımızın neden yerleşmeyi tercih ettikleri hala net cevabını bulamayan bir soru olsa da kanaatimce kuvvetle muhtemel ki güvenliği tercih ettiler.
Garanti bir besin kimi zaman eli boş dönmek zorunda kalan Avcı hayata nispeten daha güvenceliydi. Elbette bu güvencenin neticesinde ödenmek zorunda olunan bir sürü bedel oldu. Ama atalarımız bir ellerine bedelleri, diğer ellerine ise “kazanımları” koyduklarında bu bedellerin elde edilenler için ödenebileceğini düşündü. Bu söylediklerim çok erken evrelerde iken böyleyken, bugün gelinen noktada haydi haydi böyle.
Dahası ilkele geri dönmek bir ekolojik soykırımın da kapısını aralayacaktır. Milyonlarca kentlinin doğaya dönmesi doğada yaşamaya başlaması, doyurulacak daha fazla karın olacağı için hele de ateşli silah avantajı düşünüldüğünde av hayvanı katliamı olacaktır. Dahası bu kadar insanın kendine kulübe yapmasının bedeli orman katliamının olağanüstü bir hız kazanması olacaktır. Hâsılı uygarlık kendi ölümcül potansiyeli ile çöküp insan nüfusunda hayli radikal denecek oranlarda düşüş olmadıkça tekrar ilkel hayata dönmemiz güzel bir rüya olarak kalacak. Ki bu süreçte kıt kaynaklar için verilecek savaşları vb lerini düşündüğümüzde son kalan yeşil anarşistlerde eko faşistler tarafından imha edileceklerdir. Kısacası Marksın ünlü sözü bu konuda gerçek bence. “Tarih Tekerrür Etmez Tekerrür Eden Tarih de Bir Kaba Komedi (Fars) Olur.”
Sanayi Uygarlığının Bedelleri Çok Ağır
Uygarlığın özellikle de Sanayi Uygarlığının doğaya ve insana ödettiği bedeller çok açık bu anlamda yazdığı manifestodaki fikirler genel olarak birçok anarşistin desteklediği fikirlerdir, ama bu uygarlığın karnını boşaltıp terk etmek ancak bir öncü grubun yapacağı şeydir. Bu anlamda devrim değil reform denecek uzun bir yol var önümüzde. Kır Komünleri olan eko köyler bu etabın en önemli ilk menzili. Bu durakta uzun bir vakit geçirip doğada yaşamayı öğreneceğiz, bir sonraki aşama ise ilkele doğru atılan adımlar olacaktır. Avlanmayı, hayatta kalmamızı sağlayacak bitkileri toplamayı öğrenip Amazon daki kabileler gibi yaşamayı öğrendikten sonra uygar ilkeller olarak bu geçişi tamamlamış olacağız. Eko köyler bu süreçte aktarma kayışı işlevi görecek. Ve sıfır teknikle değil hayatımızı sürdürmek için gereken tekniklerle yol alacağız.
Kaczynski gibi Radikal rehberler bu yolda bize neyi kaybettiğimiz hatırlatan deniz fenerleri oldular. Onların tuttuğu ışık ekseninde daha gidecek çok yolumuz var bunun içinse artık yola düşme vakti gelmiştir.
Unabomber Olmak Bir Savunma Biçimi
Son olarak Kaczynski’nin kullandığı şiddet yöntemine değinmek istiyorum. Çünkü onun siyasi pratik olarak bu yöntemi kullanması kimilerince çok eleştirildi.
Bu konuda mektubun ilgili bölümünü olduğu gibi alıntılıyorum
“Kara: Bombalamaya nasıl/ne zaman karar verdiniz?
Ted: Dokuzuncu sorunuzun son kısmına tam bir yanıt vermek çok fazla zaman alacaktır, ancak 14 Ağustos 1983 tarihinde günlüğüm için yazdıklarımdan alıntı yaparak size kısmi bir yanıt vereceğim:
“Ağustos’un beşinde doğuya doğru bir yürüyüşe başladım. “Diagonal Gulch” adını verdiğim vadinin ötesindeki gizli kampıma ulaştım. Ertesi gün, 6 Ağustos’a kadar orada kaldım. Orada ormanın huzurunu hissettim. Ama orada çok az böğürtlen var ve geyik olsa da çok az küçük av hayvanı var. Alabalık Deresi’nin çeşitli kollarının doğduğu güzel ve ıssız platoyu görmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu yüzden 7 Ağustos’ta o bölgeye doğru yola çıkmaya karar verdim. Krater Dağı civarındaki yolları geçtikten biraz sonra zincirli testerelerin sesini duymaya başladım; sesler Roaster Bill Deresi’nin üst kısımlarından geliyor gibiydi. Ağaçları kestiklerini düşündüm; bu hoşuma gitmedi ama yaylaya çıktığımda bu tür şeylerden kaçınabileceğimi düşündüm. Oraya giderken yamaçlarda yürürken, aşağıda daha önce orada olmayan ve Stemple Deresi’ni kapatan sırtlardan birinden geçtiği anlaşılan yeni bir yol gördüm. Bu beni biraz rahatsız etti. Yine de platoya devam ettim. Orada bulduğum şeyle kalbim kırıldı. Yayla, bu tür yollar için geniş ve iyi yapılmış yeni yollarla kesişiyordu. Yayla sonsuza dek mahvolmuştu. Şu anda onu kurtarabilecek tek şey teknolojik toplumun çöküşü olurdu. Buna dayanamazdım. Orası buralardaki en iyi, en güzel ve en izole yerdi ve orayla ilgili harika anılarım var. Yollardan biri, birkaç yıl önce uzun süre kamp yaptığım ve çok mutlu saatler geçirdiğim güzel bir noktanın birkaç yüz metre yakınından geçiyordu. Keder ve öfkeyle geri döndüm ve South Fork Humbug Creek’te kamp kurdum. Ertesi gün evimdeki kulübeye doğru yola çıktım. Rotam beni, kaynatılmadan güvenle içilebilen saf su kaynağının bulunduğu, en sevdiğim yerlerden biri olan güzel bir noktadan geçirdi. Durdum ve baharın ruhuna bir tür dua ettim. Ormana yapılanların intikamını alacağıma yemin ettiğim bir duaydı bu. Ve sonra olabildiğince çabuk eve döndüm çünkü yapmam gereken bir şey var!’ Yapmam gerekenin ne olduğunu tahmin edebilirsiniz.”[3]
Kısacası o Sanayi Toplumunun yabana olan saldırısına bir cevap olarak Bombaları başlatıyor, görüldüğü gibi. Eko Sabotajın en sert en aşırı biçimi doğaya dönük şiddete engel olmak isteyen bir karşı şiddet. Ve ne yazık ki bu şiddet durmuyor Unabomber gibilerin şiddeti ise ne yazık ki bu topyekûn saldırıyı sonlandıramadı. Çünkü sanayi toplumunun evcilleştirilmiş insanları kapatıldıkları ahırdan şikâyetçi değil, o ağıldan yabana kaçmaya teşebbüs edenler ise tıpkı Kaczynski gibi yok ediliyor. Bu kaçanlar çoğalırsa ancak evcil “mallarını” damgalayanların damgası paramparça olabilir, bu nedenle Kaczynskilerin çoğalması gerek.
[1] Bir Türk Anarşiste Mektup https://theanarchistlibrary.org/library/ted-kaczynski-letter-to-a-turkish-anarchist