Öykü
Bağımsız Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri
Size, dünyanın herhangi bir yerindeki sınai çiftliklerden birinde doğmuş bir hayvanın hikayesini anlatacağım…
Buzağı doğar, doğduğu anda annesinin yanından alınır, sütünü emip bitirmesin diye. Çünkü o süt insanlara satılacaktır, o süt “para” demektir. Buzağı annesinin memesinden ayrılmak istemez, anne de yavrusundan ayrılmak… Buzağıyı döverler, defalarca suratını, kafasını yumruklarlar. Ellerinde bir alet varsa onunla vururlar. Çünkü buzağı süt emmek istemektedir. Onu kuyruğundan çekip, bacaklarına tekmeler atarak ayrı bir bölmeye koyarlar. Bir daha annesini göremeyecektir. Annesinin memeleri sadece onun beslenmesi için sütle doludur ama emmesine izin vermezler, biberona koydukları pastörize sütle beslerler onu. Kulağına bir küpe takarlar, üzerindeki numara onun bandrolüdür. İsim konulmaz çünkü onlara.
Bir süre sonra biraz büyümüştür, artık buzağı değil danadır. Ona sürekli mısır yedirirler. Önündeki mısır bitince yine mısır verirler. Cinsiyetine bakarlar (“Aman sağlıklı olsun da..”); dişiyse çiftlikte kalır, erkekse mezbahaya gönderilir.
*Erkekse
Artık biraz daha büyümüştür; dana değil, yüzde100 dana etidir. En sevdiğinizden. Mezbaha belki yan bloktadır, belki birkaç kilometre uzaktadır. Oraya götürülür. Sürüklenir. Gittiği yerde kendi türünden hayvanların çığlıklarına, gözyaşlarına, kaçma çabalarına şahit olur. Canını yakacaklarını anlar, kendisi de ağlar. Ama kaçışı yoktur. O mezbahanın kölesidir, istifa etme şansı yoktur. Varlığını o mezbahaya armağan etmek zorundadır. Çünkü insanlar böyle ister. Onu bacaklarından bağlayıp yukarı yükseltirler, canı acımaya başlamıştır bile. Bir robot gelir, elinde kanlı bir bıçakla. Gözleri donuk, bakışları anlamsız, mekanik bir robot… “Evine ekmek götürmek için”, boğazını keser bizim çocuğun. Çok kanar. Oluk oluk kanı akar. Ama hemen ölmez. Bağırır, ağlar, çırpınır. Sonunda dayanamaz, kendini bırakır bedeni. Robotlardan biri gelir, derisini söker alır üzerinden. Hala kasları titremektedir, belki acıdan bilinci kapanmıştır ama hala canı içindedir. Bir robot gelir, bedenini parçalar. Biri daha gelir, daha çok parçalar. Biri pakete koyar, biri etiket yapıştırır, sonra bir vitrine koyarlar onu. Başka robotlar gelip yağsız kısmına para versin diye. “Annesinin sütü” anlamına gelen parayı versin diye. Sonra robotlar onu pişirir, süsler, çiğner, yutar; o bunu asla anlayamayacaktır. O sadece bitkileri yemekten hoşlanır..
*Dişiyse
Artık biraz daha büyümüştür, dana değil, damızlık inektir. Ona sürekli mısır yedirirler. Önündeki mısır bitince yine mısır verirler. O durduğu yerde bekler. Biraz daha büyüdüğünde artık hamile kalıp süt (para) vermesi gereken yaşa gelmiştir. Bunun iki yolu vardır.
-“Tecavüz rafına” bağlanır. Üzerine kendi türünden azgın bir erkek getirilir, zorla çiftleşirler. Çok canı yanar, ona tecavüz edilmiştir.
-Robotlardan biri gelir, elinde bir boğanın spermleri vardır. Elini vajinasından içeri sokar, spermleri rahmine bırakır. Robot bu yaptığından keyif alır, onu aşağılamak robot için bir şereftir. Çok canı yanar, ona tecavüz edilmiştir.
Tecavüz yoluyla karnına yerleştirilmiş bir bebeği doğurmak zorundadır. Belki de doğurmak istemez. Ama kaçışı yoktur. O mezbahanın kölesidir, istifa etme şansı yoktur. Varlığını o mezbahaya armağan etmek zorundadır. Çünkü insanlar böyle ister. Hamileliği boyunca mısır yer. Bir gün, o gün gelir. Başına bir sürü robot üşüşmüştür. Bebeği doğar. Uzun zamandır içinde büyüyen minik bir canlı, kendi canının bir parçası, doğar. Onu koklamak, ayağa kalkmasına yardımcı olmak, kuruması için yalamak ister. Ama hareket edebileceği alan yoktur. Bebeği memelerini bulup emer, bir daha ememeyecektir. Robotlar yavrusunu almak ister, sütünü emip bitirmesin diye. Bebek onun memesinden ayrılmak istemez, o da bebeğinden ayrılmak… Bebeği döverler, defalarca suratını, kafasını yumruklarlar. Ellerinde bir alet varsa onunla vururlar. Çünkü bebek onun sütünü emmek istemektedir. Aslında o bunda bir sakınca görmez, bebeğiyle daha çok zaman geçirmek onu mutlu eder. Ama insanlar emmesini istemez. Çünkü o süt insanlara satılacaktır, o süt “para” demektir. Bebeği kuyruğundan çekip, bacaklarına tekmeler atarak ayrı bir bölmeye koyarlar. Bir daha yavrusunu göremeyecektir. Ağlar. Çok ağlar. Bağırır, bebeğine seslenir. İçinde bulunduğu bölmeyi, parmaklıkları kırmaya çalışır, yapamaz. Ağlar. Ona yine mısır yedirirler. Yavruları için sütle dolup taşan memelerine bir makine bağlarlar. Makine memelerini çok acıtır. Ondan kurtulmak imkânsızdır; ne dişleri, ne de bacakları yetişebilir o makineye. Gün geçtikçe memeleri yara olur, iltihaplanır. Ama robotlar için iltihabın süte karışması sorun değildir. Onlar pastörize eder nasıl olsa. Gün geçtikçe sütü azalır, bir gün biter. O hep mısır yer. Robotlar onu yaşlanana kadar sık sık ziyaret eder, hamile bırakmak için. Hakaretle, dayakla, tecavüzle, acıyla dolu bir ömür geçirmiştir. Artık çektiği acılara dayanamayacak yaşa geldiğinde, robotlar onun ölmesi gerektiğine karar verir.
Mezbaha belki yan bloktadır, belki birkaç kilometre uzaktadır. Oraya götürülür. Sürüklenir. Gittiği yerde kendi türünden hayvanların çığlıklarına, gözyaşlarına, kaçma çabalarına şahit olur. Canını yakacaklarını anlar, kendisi de ağlar. Ama kaçışı yoktur. O mezbahanın kölesidir, istifa etme şansı yoktur. Varlığını o mezbahaya armağan etmek zorundadır. Çünkü insanlar böyle ister.
Onu bacaklarından bağlayıp yukarı yükseltirler, canı acımaya başlamıştır bile. Bir robot gelir, elinde kanlı bir bıçakla. Gözleri donuk, bakışları anlamsız, mekanik bir robot. “Evine ekmek götürmek için”, boğazını keser bizim annenin. Çok kanar. Oluk oluk kanı akar. Ama hemen ölmez. Bağırır, ağlar, çırpınır. Sonunda dayanamaz, kendini bırakır bedeni. Robotlardan biri gelir, derisini söker alır üzerinden. Hala kasları titremektedir, belki acıdan bilinci kapanmıştır ama hala canı içindedir. Bir robot gelir, bedenini parçalar. Biri daha gelir, daha çok parçalar. Biri pakete koyar, biri etiket yapıştırır, sonra bir vitrine koyarlar onu. Başka robotlar gelip yağsız kısmına para versin diye. “Annesinin sütü” anlamına gelen parayı versin diye. Sonra robotlar onu pişirir, süsler, çiğner, yutar; o bunu asla anlayamayacaktır. O sadece bitkileri yemekten hoşlanır..
Bu O’nun hikâyesi… Tabağınızda ya da bardağınızda karşılaştığınızda O’nu belki tanıyamıyorsunuzdur. En azından hikâyesini bilin ve neden tabağınızda ya da bardağınızda olduğunu sorgulayın istedim.
- Dünya üzerinde anne sütünü aldıktan sonra başka canlıların sütüyle beslenmeyi seçen tek memeli türü insandır.
- Aynı şekilde acı çekme, mutlu olma, sosyalleşme, aile kurma, iletişim kurma, .. gibi yetilere ve sinir sistemine sahip olmasına karşın, kendi türünden olmayan hayvanları tutsak etme, zorla üretme (tecavüz etme), zorla besleme, öldürme, pişirme ve yeme/içme davranışını gösteren tek hayvan türü insandır.
- Metinde bu özellikleri gösteren, bunlara göz yuman ve ortak olan her insandan, “robot” ismiyle bahsedilmiştir.
Bu yazı aha önce Yeşil Öfke’nin Mart 2014 sayısında yaynlanmıştır