ODTÜ geziden sonra bu ülkede yüzümüzü ağartan, yüreğimize ferahlık veren bir direnişin adı oldu. O genç gövdeler zorun her zaman etkili olamadığını gösterdiler. Sonuçta o gençler devletin robotları olan polis denen şiddete âşık güruh ile eş değil. Fiziken Yenilebilirler. Ama o ruhu yenemezler.
Devletle kucaklaşarak bizzat kendisi bir zulüm örgütlenmesine dönüşen AKP denen sosyal mühendislik projesi şu ana kadar ülkeye gelmiş olan en doğa düşmanı iktidar aynı zamanda. Yeşilin her tonunu betonun grisinin her tonu ile değiştirmek ve her şeye baktığında gözünde para kasası oluşan siyasal iktidar eko faşizmin doruklarında gezinmekte. Zaten AKP post Kemalist bir projeye dönüşerek totaliterleştikçe daha da saldırgan bir polis devletine dönüşmekte. Faşizmin organik toplum düşlerini dinleştirerek bir Türk-İslam sentezi olarak sahne alan parti devlet denen tahakküm organizasyonu ile giderek birleşmekte. AKP’liler artık sık sık devletimiz, polisimiz lafları ile 28 Şubatta din düşmanı ilan ettikleri ve Kemalizm’i de din düşmanlığı olarak lanse ederek devleti ötekileştiren dönemden devlet bizimse iyidir’e geldiler ki bu da İslamcılığın sefilleşmiş bir halini sergilemekte. Gerçi AKP için İslamcılık kendini meşrulaştırmakta kullandığı bir ideolojik aparattan öte bir anlam taşımıyor. Trump ne kadar Hristiyan ise AKP ve Despot Lideri de o kadar Müslüman. Neyse din ve AKP meselesi bizim değil İslamcıların bir meselesi. Çünkü biz dinle devletin birleşmesini zehirin daha da katmerli hali olarak görüyoruz. Doğası gereği zehir ile panzehir olma niteliğini bünyesinde ortak bir biçimde bulunduran ve diyalektik bir dönüşümle devletle bütünleştiği oranda da panzehir olma niteliğinden zehir olma biçimine dönüşen din, bizim yeryüzü temelli etiğimizin dayanak noktası olan ekolojik maneviliğin (eco spiritüalizm) bir dayanağı değildir. Bununla Anarşist harekette baskın olan anti-teist maddeciliğin bir parçası olmayı değil din dediğimiz insanın aşkın olana açılma çabasının bürokratik bir yapıya dönüştüğü anda artık içkin yani dünyevi bir olguya dönüşerek devletin payandası olmaya gönderme yapıyoruz. Bugün örgütlü Tek Tanrıcılıkların tamamı, hatta özünde birer etik değer olan panteisttik dinlerin bile devletle bütünleştikleri oranda zehir haline geldiklerine tanık oluyoruz. Bu nedenle de örgütlü dinler ile yeryüzü temelli bir ekolojik maneviliğin dinden farkını ortaya koymak için onunla mesafemizi ortaya koyuyoruz.
Her neyse konumuz ekoloji, maneviyat ve din olgusu değil. Esas mesele dinciliğin devletleşmesi olarak AKP denen sağcı siyasi iktidarın arkaplanına atıfta bulunmak.
Yeşilin Yıkıcısı ve Ekolojik Soykırımcı AKP Kapitalizmi
AKP’nin çevre bilançosunda onun yaptığı en büyük kötülük orman ve ağaç varlığını yok etmek ve ekonomik gelişimi inşaat ve maden rantına kurban vermek oldu. 001-2017 yılları arasında Türkiye 425 bin hektar ağaç örtüsünü kaybetti. Bu rakam 2000 yılındaki toplam ağaç örtüsüne göre yüzde 4.2’lik bir düşüş demek. Orman Kanunu’nda son 16 yılda 17 kez değişiklik yapılırken, bu değişikliklerin pek çoğu ‘kamu yararı’ adı altında orman alanlarında maden, turizm, enerji yatırımlarına izin veren düzenlemeler oldu. 2017 yılı sonu itibarıyla ormanlardan verilen izin miktarı toplam 651 bin 390 hektar. Sadece madencilik faaliyetleri için verilen orman izinlerinin miktarıysa 116 bin 500 hektara ulaştı.2-B düzenlemesiyle 2017 yılı sonu itibarıyla orman dışına çıkartılan alan miktarı 535 bin hektara ulaşmış durumda. Türkiye’de 2017 yılı sonunda AKP döneminde yangınlarda zarar gören ormanlık alan miktarı 119 bin 92 hektara ulaştı. Hâsılı AKP Ormanlara düşmanlıkta rekor kırdı. Kentlerin durumu daha da vahim. Yapı ruhsat izinleri AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 36 milyon metrekare iken bu rakam 2014 yılında 220 milyonun üzerine çıktı, 2017 yılında ise 280 milyon metrekare seviyelerine yükseldi. AKP’nin 17 yılda kentlerde arkasında bıraktığı bilanço 2 milyar 350 milyon metrekarenin betona dönüşmesi oldu. Dünya şehirleriyle kıyaslandığında İstanbul, sahip olduğu yüzde 2.2’lik yeşil alan oranıyla 34 şehir arasında son sırada yer alıyor. Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’nde, kişi başına düşen asgari yeşil alan miktarının 15 metrekare olarak belirlenmesine rağmen İstanbul’da bu oran kavşaklardaki, refüj ve yol kenarındaki yeşillikler de dahil edildiğinde ancak 5,98 metrekareyi buluyor. Kısacası ormanlar madencilikle bitirilip ülke giderek ağaca, yeşile hasret hale gelirken kentlerde birer beton ormanı oluveriyor. Yani AKP Yıkım Demek, Talan Demek, Yalan Demek, Sömürü Demek, İş Cinayeti demek hâsılı AKP ÜYP (Ülke Yıkım Partisi). Gezi ile kentlileri adeta delirten AKP şimdi de ele geçiremediği fethedemediği ODTÜ’yü YÖKZEDE yapmak için oraya saldırıya geçti.
ODTÜ’yü AKP’lileştirme Projesi
ODTÜ’ye yapılmak istenen Kredi Yurtlar Kurumu Yurdunda amaç gerçekten de yoksul öğrenciler değil, dert bu olsa ODTÜ kavaklığı yerine ODTÜ’ye yakın bir yere yurt yapılabilirdi. Hayır, amaç bir türlü fethedemedikleri ODTÜ’yü bu yolla simgesel olarak ele geçirmek. Simgesel diyoruz Erdoğan’ın ataması olan Rektör ODTÜ ruhundan alabildiğine uzak tipik bir AKP’li. Erdoğan’ın emir eri olan biri olarak özgür düşüncenin mekânı olan üniversiteler birer kışlaya dönüşüyor ve herkesten AKP’nin emir eri olması isteniyor. Rektörlerin görevi bu. Ne üniversitenin temsil ettiği değerler, ne başka konular zerre önemli değil çamurdan olsun ama bizden olsun diyen bir sadakat rejimi. Kime tek adam Erdoğan’a sistemin ilahlaştırdığı ve narsizmi tavan yapan kişiye sadakat. Onun emir eri olmak. Bu anlamda mevcut rektörde dâhil tüm rektörler düşüncenin yıkımına uğraşan birer tahrip kalıbı aslında ve üniversite sistemine yönelik birer saatli bomba olarak sadece emir eri olan tek boyutlu, değer yıkım öğrenci kılıklı robotlar imal edilmesi hedefi için varlar. AKP yönetiminin bu anlamda verdiği zarar ve yıkım öyle büyük ki bu adı yıkım olan siyasi gücü bitirsek bile doğaya, insanlara verilen zararın tamiri en az yarım yüzyıl istiyor.
İşte böylesi koşullarda kendilerini Deniz Gezmiş geleneği ile özdeş gören bir avuç genç beden polis denen buldozer karşısında direnişe geçmiş halde bir eko savunma sergiliyorlar. Şimdiden özellikle de kadınların önde olmasıyla da benzeşen Hindistan’daki Chipko hareketine selam yolluyorlar. Kavaklar adeta yeryüzünün yapı sütunları onlarda o sütunların mimarı gibiler.
Şimdiki Hindistan sınırları içinde kalan bir bölgede 1730 yılında köylerindeki ağaçların kesilip saray inşaatında hammadde olarak kullanılmasını engellemek amacıyla Hinduizm’e bağlı 69’u kadın 363 kişi kutsal kabul ettikleri ağaçlara sarılarak kendilerini siper etmişti ve ağaçları kesmek isteyenler tarafından katledilmişti. Bu eylem, ülkede ağaçların kesilmesini sınırlayan bir yasanın çıkmasına öncülük ederek o dönemde ormanların korunmasını sağlamıştı.
Bu olaydan yaklaşık 250 yıl sonra 1970lerde Hindistan’ın Himalaya Dağları’na komşu olan bölgelerinde yaşayan bir grup köylü kadın bu eylemden ilham alarak, kesilmesi planlanan ağaçlara aynı şekilde sarılarak ve etrafında çember olarak kendilerini siper etti. Chipko Hareketi olarak adlandırılan ve ‘’ağaç satyagrahası’’ olarak da nitelendirilebilecek bu eylem biçimi birkaç yıl içinde tüm Hindistan’a yayıldı ve ormancılık alanında reformların yapılmasını sağladı.
İşte şu an ODTÜ’de ağaçların kesilmesine direnen gençlerde tıpkı Chipko hareketi tam anlamı ile pasif bir direniş ama son derece kararlılıkla kötülüğe kötülükle mukabele etmeden bir sivil direniş sergiliyor.
Yeryüzü Savunması Olarak Ekolojik Savunma
Eko savunma adı ile ünlenen kavramın kaynağı ise derin ekolojist anarşistler. Dave Foreman ile Edward Abey öncülüğünde kurulan önce yeryüzü hareketi tarafından literatüre soktular. Bu da bir şiddetsiz direniş biçimi ama diğerinden farklı olarak makineleri kullanılamaz hale sokan ekotaj bir başka ifade ile ekolojik sabotaj eylemlerinde dayanıyor. Ekolojik sabotaj esas olarak insan ya da bir başka canlıya zarar vermeyen ama eşyaya zarar vermekten kaçınmayan bir direniş biçimi. O dönemde orman endüstrisi tarafından ağaçları hızarlarla yani elektrikli testereler ile kesmek ya da dozerlerle ağaçları yıkmak yaygın bir uygulamaydı. İşte bu ikilinin maymun anahtarı adını verdiği direniş ağaçlara büyük inşaat çivileri çakmak, buldozerlerin paletlerini çalışamaz hale sokarak paletlerin imha olmasını sağlamak üzerine kurulu. Daha çok yaptırmama engelleme ilkesi üzerine kurulu muhteşem bir direniş biçimi ve eko anarşist direnişin, eylemselliğin alametifarikası oldu.
Eylem, Chicago, Illinois bölgesinde faaliyet gösteren bir bireyin davranışlarından ilham almıştı. Kendisine “Tilki” diyen bu gizemli eylemci bacaları tıkamak ve şirket yöneticilerinin ofislerine masalarına atık su dökümü yapmak gibi faaliyetlerde bulunuyordu. 1970’lerin başlarında, kendilerini Tucson, Arizona’daki “Eko-Akıncılar” olarak tanımlayan küçük gruplar da reklam panolarını kesmeye başladıklarında ekotaj eylemleri artık bir direniş metodu olarak çok pirim yapmıştı. Bu terim (ekolojik sabotaj) o günlerden bu yana tüm doğrudan eylem biçimlerinin esin kaynağı oldu. Üstelik eylemler öylesine bir başarı kazandı ki birçok şirket sonunda orman kesim işini bırakmak ya da direnişin olmadığı bir yerde yapmak zorunda kaldılar.
Sonuç olarak ister Çipkolar gibi isterse ekotajcı Eart Firstçüler/Önce Yeryüzücüler gibi olsun direniş bir haktır ve tamamı ile meşrudur. Meşruluğun kaynağı ise devlet denen cisimleşmiş kötülüğün saçma sapan yasaları değildir. ODTÜ geziden sonra bu ülkede yüzümüzü ağartan, yüreğimize ferahlık veren bir direnişin adı oldu. O genç gövdeler zorun her zaman etkili olamadığını gösterdiler. Sonuçta o gençler devletin robotları olan polis denen şiddete âşık güruh ile eş değil. Yenilebilirler. Devlet en iyi ve en usta olduğu şey olan zor ile korudukları ağaçlar gibi sökülebilir, sürülebilirler. ODTÜ’nün bağrına saplanan AKP’nin öğrenci yurdu binası devletin zor aygıtları ile bir gecekondu gibi kavak ağaçlarının, diğerlerinin ortasına bir heyula gibi konabilir. Ama AKP ve Erdoğan şunu iyice bellesin ODTÜ Ruhu yenilemez, o gençleri fiziki olarak yenebilirsiniz ama manevi olarak asla. O ruh devletin tüm zor aygıtlarını adeta bir kâğıt gibi buruşturup sahibine geri yollar. Bir fikir bir inanç asla öldürülemez, asla ele geçirilemez, asla yenilemez. ODTÜ’de AKP’nin sonunda önemli bir kilometre taşı olacak. Direnenlere Selam Olsun.