Kuşkusuz her birey, kendi iradesi ve kendi arzusuyla mevcuttur, ancak kararlar ve düşünceler gizliden gizliye başka yerlerden ulaşırlar ona.
Baudriallard
21. yy.ın ayrıksı düşünürü Baudriallard; görüntü ile gerçek arasında bir ayrım yapabilmenin olanaksızlaştığı bir taklit evreninden söz eder. Kişiliğimizi korumak adına biriktirdiğimiz tüm o geleneksel atıklar, sanki her an bize aitmiş gibi söze girerken; koruma ve korunma adına gerçek olanla ne kadar ortaklık içindeyiz dersiniz? Ve kendimizden ayıramadığımız o vintage parçamızla hızla derinleşmekte olan ne tür bir çatlağı gizleriz yüzeyde?
Ne ile işbirliği yaptığımızı belki de hiç bilemeyiz. Etrafımızda dolaşan söz balonlarını yutarak dışarıyla ayırt edilemeyen her düşünce kütlesi yüzeyi çoğaltır. Alay edilişi düşünmek, ağlayışta beklemek ya da gözümüzü ovalamak, bizi ayağa kaldırmaya yetmez!
Spinoza der ki; herkes kendi hayal gücünün hayaletlerine asıl gerçekler gözüyle bakıyor! Kendini koruma güdüsü önemlidir. Yaptığımız eylemler ve duygulanımlar özünde kendi varlığımızı yaşatma eyleminden başka bir şey olmayabilir. Diğer yandan kendiyle bağını kuramamışlık; başkalarına karşı gizli ya da aşikar öfke biriktirir. Örneğin trafikte yapılan ufak hatalar devasa sorunlara dönüşebilir. Kabulleniş, saygı, affediş veya bağışlayıcılık tükenir. Tahammül sorunu; aslında kişinin kendiyle alıp vereceğinin devam ettiğini gösterir. Kendinin isteklerine suskun kalan insanlar, başkalarının sesini saldırı olarak duyar. Korkularımızı anlamak gücün yeniden bize geçtiğinin işaretidir. Korku pek çok kez olduğu gibi yanılsamadır. Korktuğumuz şey, hiçbir zaman hayalde olandan büyük olamaz. Korkup geri çekilmek, korku üreten söylemlerin gerçekleşme amacına pasif olarak destek vermek demektir.
İnsanlar şüpheci midir, değil midir? Farklı insanların farklı fikirleri olduğu söylemek herkesin ortak kabulü. Fakat fark, başka fikirlerin yeşermesine olanak vermemek, büyümesini istememek ile başlar. Saygı duyduğumuzu söyleriz ama farkı savunacak insanların olmasını istemeyiz çevremizde. Konu, başka fikirleri de denemek isteyen bizim gibi düşünmeyen insanları ıslah etmek olunca, karşımızda din ve ahlak özellikle ahlakın bir uzantısı olarak okunması gereken atasözleri ya da büyük sözleri durur: meseller, öğütler, örnekler, kişileri istenilen yaşam yoluna itmenin bir taktiği olarak. Ve tecrübeler,-önceden gidildiği söylenen o yollar- bazen bilgiden bile çok prim yapar. Ne de olsa insanlar güzellikle yola gelmelidir!
Hangimiz korktuğumuz, başa çıkamayacağımız bir durumda atasözlerini savurganca kullanmadık. Lütfen sizin zihninize sızan doğruluğunu sorgulamadığınız ne kadar söz var, bir bakar mısınız? Atasözleri masum bir söylencelik değildir. Atasözleri birey üzerindeki baskının en anlaşılır, baş eğdirilebilir gölge yanıdır. Atasözleri, topluluğun gözetimine tutulmak, korku ve gözdağı ile düşüncelerin kesilmesidir. Çünkü sosyal tahakküm kendini en çok dil ve simgelerin aracılığıyla var eder. Toplum yazılı olmayan yasalarını kabul ettirmek için hep bu sembol ve simgelerden yararlanır. Çoğunluk kendi fikirleri kesin bir gerçeklik sunarmış gibi ısrar eder. Şüphesiz dogmatizmin ilk tohumu ailedir. Başkalarının korkuları, hayal güçleri ve sınırları üzerinde yükselen dünyanın provası ilk ailede alınır. Sonraları tüm gidiş gelişler toplum ve benlik algısı oluşumları hayali o ilk giysiler üzerinden olur. Ölçüye uyabiliyor muyuz, uyamıyor muyuz? Bir denemeler toplamı gibi görünen her bir yaşam parçacığı çokta üzerinde durmadığımız ama sanki bizimmiş gibi muhafaza ettiğimiz durağan söz dizimlerdir. Böyle olmakla çekindiğimiz, adım atmaktan alıkoyan tüm o şeyler, bir vitrin parçasında seyirlik bir obje olmaya mahkumdur. “Onu elleme lütfen kırılabilir!”