Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Bir Komün Deneyimi: Longo Maï

    5 Haziran 2023

    Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nin kapatılması için kampanya başlatıldı

    18 Nisan 2023

    Yaşamımızın efendisi olma düşlerinin sonu

    29 Haziran 2022
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Yeşil ÖfkeYeşil Öfke
    Demo
    • Güncel
    • Ekoloji Gündemi
    • Yazılar
      • Makaleler
      • Seçtiklerimiz
      • Çeviriler
      • İleri Okumalar
    • Yaşam
    • Röportaj
    • Belge ve Raporlar
    • İletişim
    Yeşil ÖfkeYeşil Öfke
    Home»Yazılar»Makaleler»Athena, SES ETME

    Athena, SES ETME

    Editor14 Şubat 2017
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    “Kovalıyorsun kendi kendini
    hayat buysa ben yokum der gibi
    dönüyorsun hep aynı yere
    yeni baştan başlıyormuş gibi.”

    DİDEM BESLEN

    Yaşam hakkı kutsaldır ve herkes içindir. Bize benzemeyenler için de. Bugün ‘Farklı Olanın’ dünyasına yönelttiğimiz tüm delici ve dikizleyici bakışlar taciz, aşağılama, homofobi, transfobiye dayalı nefret suçları, fiziksel şiddet gibi çözülemeyen pek çok hak ihlali yok sayılamaz bir problem olarak yanı başımızda beklemektedir. Toplumun arka odası trans bireyler; erkin baskıyla şiddetle ördüğü o çok yüzlü dünyasında -belki de erkekliğin sahne geleneğini bozduğu yanılgısıyla- dışlanmakta, diploma alamamakta, iş bulamamakta, işkenceye uğramakta ve öldürülmektedir. Şanslı bir kısmı ise kimselerin görmediğini sandığı ‘rasyonel olmayan’ tarafımızın tatmini olarak ya eğlence sektöründe kendine göreli bir yer edinmekte ya da ekranlarda komedi unsuru olarak ‘erkekliğin’ karşıtı gülünç bir temsile indirgenmektedir. Oysa bizden farklı olana göreli duygulanımlarımıza göre korku ya da nefret yansıtılamaz. Tahammül edemediklerimize tahammül göstermek, demokratik edim ve hukuksal bir zorunluluktur.

    O halde kendimizi her durumda kayıran, üstün gören ve gösteren bizi adalet anlayışından uzaklaştıran, bir çırpıda ahlak dışı olana karar verdirten bu acımasızlık bize ne zaman ve nasıl ekildi? Üstelik o çok sahiplendiğimiz başkasının canını acıtarak savurduğumuz sözde fikirlerin bize ait oldukları bile şüpheliyken! En azından psikanaliz bu şüphede ısrarcıdır. 20.yy’ın ünlü psikanalisti Lacan’a göre dünya, daha doğmadan hazırlanmış ve bizi dille bekleyen olarak, karşımızda durmaktadır. İnsan her durumda geç kalmıştır. İnsanı büyüten şey, dil ve onun sınırlılığındaki algılarımızdır. Bu bir anlamda Ötekilerin kurduğu bir büyük otoritenin bizi dil aracılığıyla tutsak etmesidir. Yüksek sesle söylenen pek çok konuda örneklenebilecek ata nitelendirmeleri “kız başına”, “saçı uzun aklı kısa”, “erkek sözü”, “erkekliğe sığmamak” gibi pek çok cinsiyetçi söylem erken yaşlardan itibaren zihnimizi etkisizleştirerek hak savunusunu da baştan alaşağı eder. Bu arada fikirlerin tutsağı mıyız fikirleri kabullendik mi bilemeyiz bile. Görülür ki toplumsalın inşası ilkin dildedir.

    Diğer yandan “kendimle ilişkim dışarıdan yapılanır. Kim olduğumu, başkalarının bana söylediklerinden öğrenirim.” Ego beğenmek ve beğenilmek için kendi onama kaynaklarını beslemeye devam eder. Aslında problem toplumsal üzerinden varlığını ayarlayan egonun her durumda kendine iyi bir savunma bulma arzusudur. Düşman seni yaşatmayan, seni onaylamayandır ne de olsa. Bireyin kendini, o bildik makbul gösterme ikircikliği de dile yerleşmiştir: “kol kırılır yen içinde kalır” geleneğiyle. Misafire, geçiciye, onaya sunulan dünya ve yen içinde kalanlar… Dil, hayatla bağımı sağlamlaştırmada toplumsalın onayını arayan kuvvetli bir gösteren olmuştur artık. Oysa aradığımız cevap ne tam olarak çoğunluğun beğenisinde ne de bize uyumlu olmayacağını düşündüğümüz yaşamların bizde açtığı eksiklik duygusundadır.

    İşte “Ses Etme” şarkısına çektikleri cesur kliple Athena, dokunulmaz bir konu olan trans bireyler üzerinden tüm hak ihlallerinde olduğu gibi aynı olmayanın varlığını görmeyen, silen, cezalandıran tekinsiz yanımızla bizleri yüz yüze getirir.

    Etik zor yoldan elde edilir. Ve tüm maddi kazanımlardan çok daha önemlidir. Ahlaki görünmenin ahlaki olmanın önüne geçtiği, kurbanın bile ahlaki görünme telaşıyla kendini suçladığı, sustuğu, susturulduğu bir dünya düzeni arzu ettiğimiz birlikte iyi yaşam idealini bize veremez. Konuşmalı, tartışmalı ve ‘Ses Etme’li kendimizi epey silkelemeliyiz. Çünkü arzuladığımız dünya Ötekini yaşatmak ve onun yaşaması için her tür düzenlemeyi yapmakla mümkündür, suçu meşru hale getirmekle değil.

    “Bu satırı sen yazdın bu onun suçu değil./Öyle ol istedin/ geber istedin…” hak ettiğine inanılan tüm Öteki ölümlerini açıklayabilir herhalde. Burada trans kadın Eylül Cansının intihar videosunu hatırlamak olası: “Herkesi vicdanıyla baş başa bırakıyorum, ben artık yapamıyorum.” sözleriyle yaşama veda eden…

    Öyleyse yaşamaya ve yaşatmaya odaklanalım. Bu bir fikri, bir arzuyu, ufacık bir hayali yaşatmak bile olsa… Eğer doğru soruları soramıyor ya da soruyor ama susuyor, iyiden yana tavır alamıyorsak yani adalet, düzen ve eşitlik okumalarımızda henüz o sayfaya gelememişsek, kendimizle hakikat arasına koyu bir perde germişiz demektir. Çünkü insan yaptıkları kadar, yapmadıkları, sustukları ve görmezden geldiklerinden de sorumludur.
    Neyse ki klibin (kısa filmin) sonu güzel biter. Bir el, dünyanın çirkin yüzüne inat şefkatiyle sarıp sarmalar yaramızı, üstelik trans hayata hiç de ait olmadığı sanılan ‘yaban’ bir kimse tarafından.

    Tekrar olarak gerçekte meselemiz etik ise, önce kadınlığın ve erkekliğin erkin kaleminden yazıldığı, yalnız “erkek gibi kadınların” onaylandığı dolaşımda olan dile bakmalı. Beşiktaş- Fenerbahçe maçı sonunda tecavüz iması barındıran kumaş üzerine kırmızı leke dövizleri taşıyan seyircilerin gösterisini düşünmeyi ise başka bir yazıya bırakıyorum.

    Sorumluyuz!!!

    <iframe width=”654″ height=”400″ src=”https://www.youtube.com/embed/cNPei56WhAk” frameborder=”0″ allowfullscreen></iframe>

    Didem Beslen
    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email
    Previous ArticleMega projeler, mega yalanlar… Sırada Kanal istanbul var
    Next Article Her köye, her kasabaya, her siteye bir nükleer reaktör!

    Related Posts

    Yaşamımızın efendisi olma düşlerinin sonu

    29 Haziran 2022

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    25 Ekim 2021

    Her devlet bir kilisedir

    2 Temmuz 2021
    Yazılar
    Deniz Şener

    Yaşamımızın efendisi olma düşlerinin sonu

    Güray Tezcan

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    Yeşil Öfke

    Her devlet bir kilisedir

    Dilaver Demirağ

    Yeşil Mide Bulandırdığında (1)

    Fatoş Osmanağaoğlu

    Yeşil Yeni Anlaşma vs. İlerici Enternasyonal

    Çeviriler
    Editor

    İlhaklara ve Emperyal Saldırganlığa Karşı

    28 Şubat 2022
    Dilaver Demirağ

    MİKROPLAR, HAYVANLAR VE BİZ

    24 Temmuz 2020
    Deniz Şener

    Filleri de ‘mülteci’ olarak görebilir miyiz?

    9 Mart 2020
    Editor

    Ahlaki Şizofrenimizin Nedeni: Mal Olarak Hayvanlar

    4 Temmuz 2019
    Editor

    NAMLUNUN UCUNDAKİ DÜNYA. YA DA SADELİK HAREKETİNİN SORUNU NE?

    20 Şubat 2019
    Biz kimiz
    Biz kimiz

    Özgür bir yaşam için insan merkezli yaklaşımları terk edip gezegeni paylaştığımız tüm canlılarla eşitlikçi, dayanışmacı bir ilişki kurmayı hedef alıyor, özgürleşmeyi ve özgürleştirmeyi savunuyoruz. Canlılara yönelik her türlü zulmü reddetiyoruz!

    Facebook Twitter WhatsApp
    Yaşam

    Bir Komün Deneyimi: Longo Maï

    5 Haziran 2023

    Doğanın Detaylarını Görmek

    17 Kasım 2020

    Dünya da Her Üç Çocuktan Biri Kurşundan Zehirleniyor

    31 Temmuz 2020
    Çok Okunanlar

    İlk defa görüntülenen kabile katledildi!

    25 Ekim 201726.126

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    25 Ekim 20218.560

    Ve Burdur Gölü öldü

    5 Temmuz 20198.510
    © 2023 ThemeSphere. Designed by ThemeSphere.
    • Nasıl Görüyoruz?
    • Ne istiyoruz?
    • Bize katılın
    • Yaz Çiz Çevir
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.