Hani derler ya kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser diye, tam doğru bir söz çünkü ormana giren kurt bildiğimiz ağaç kurdu ya da yaprak kurdu değil, hayatın ayrılmaz bir parçası olan köpekle akraba kabul edilen kurt dediğimiz hayvan da değil, bu kurt gözünü para hırsı bürümüş insan türünden bir kurt.
Dilaver Demirağ
El Nino yılının etkisi ile Temmuz ayı kayıtlar tutulmaya başladığından beri gerçekleşen en sıcak yıllardan biri oldu- biri oldu diyorum çünkü daha önce de sıcaklık rekorlarının olduğu yıllar oldu. Ancak son yıllardaki sıcaklık rekorlarının önceki ekstrem sıcaklıklardan farklılaşan bir yönü var, bu sıcaklıklar bilim insanlarınca iklim değişiminin parmak izi sayılıyor. Bu anlamda bu yılki Temmuz ayı İklim Değişimi ile bağlantılı ölçülen sıcaklıklardan bu yana ki en sıcak aydı ve 2023 yılı daha şimdiden bu nedenle en sıcak yıl olarak kayıtlara geçecek.
Sıcaklarla beraber orman yangınlarının da arttığı bir süreçte ormansızlaşma daha da önem kazanıyor. Zamanın başlangıcından beri (en azından 360 milyon yıl önceki karbonifer döneminde), ağaçlar ve orman örtüsü gezegendeki yaşamın önemli bir parçası olmuştur. Gıda, ilaç, inşaat malzemeleri, yakıt ve diğer ihtiyaçlarımızın çoğundan sorumludur. Ancak buna rağmen ormansızlaşma hızla devam ediyor. Bunu sayısallaştırırsak, ormansızlaşma nedeniyle her yıl 15,3 milyardan fazla ağacı kaybettiğimiz tahmin ediliyor.
Her bir orman eşsizdir ve gölgesinde dinlenip, akan suyunu içen nice kuşaklara tanık olmuştur bu yaşlı devler. Havamızı temizleyip bize tertemiz ve üstelik de doğanın bütün bereketinin içine katıldığı gıda vermiştir. Ama buna rağmen bu, insan daha yeryüzünde boy göstermeden önce hayatı destekleyen Ormanlar yok oluyor, daha doğrusu yok ediliyor. Ne adına daha fazla para kazanmak adına.
Hani derler ya kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser diye, tam doğru bir söz çünkü ormana giren kurt bildiğimiz ağaç kurdu ya da yaprak kurdu değil, hayatın ayrılmaz bir parçası olan köpekle akraba kabul edilen kurt dediğimiz hayvan da değil bu kurt gözünü para hırsı bürümüş insan türünden bir kurt.


Amazonlar dünyanın iklim ve hayat dengesi bakımından diğer tropikal ormanlar kadar önemli ve yaşamsal ama buna rağmen o ormanla bütünleşmiş orman halkını öldürmekten dahi çekinmeyen madenci denen kurtlar Amazon’u yok ettiler bilim insanları Amazon’u kaybetmek üzere olduğumuzu kritik bir eşiğe geldiğimizi, bu eşik geçilirse ormanların çalılığa dönüşeceğini söylüyor. Her birisi eşsiz nice hayat bu ormanlar yok olunca geriye dönüşsüz yok olacak.
Ormanlar elbette sadece Amazonlardan ibaret değil. Burada bizim kendi Amazonlarımız sayacağımız yaşlı kızılçam ormanlarının olduğu İkizköy beldesi gibi bizden daha demokrat olan başında da ekolojiye dayalı bir partinin hükümet ortağı olduğu Almanya’nın Amazonları olan tıpkı bizim Akbelen ormanlarımız gibi Kömür uğruna yok edildi. Hambacher RWE adlı şirket 12.000 yıllık AB ölçeğinde önemli birçok türe-bunlar içinde nesli tükenme tehlikesi yaşayan Fındık Faresi de var- açık linyit madenciliği için Ormanı Kazıma sürecine girdi. Ve tıpkı Akbelen’de olduğu gibi şirketin ormana göz dikmesine karşı doğa nöbeti tutan Orman Koruyucuları ormanı evleri haline getirdiler.


Ancak yine Akbelen’de olduğu Alman Devleti kolluk güçleri ile orman koruyucularının değil şirketin yanında saf tutarak Almanya da çok nadir görülen bir polis ordusu ile Ormana girdi ve koruyuculara vahşice saldırarak onları ormandan dışarı attı.
Biri Avrupa’nın Güneyi diğeri ise kuzeyinde olan bu iki ormanı Brezilya’nın ikonik orman ekosistemine bağlayan şey aynı yeryüzünün kaderi ile oynanan oyun. Çünkü Ormansızlaşma bugünlerde altıncı büyük yok oluş adını alan ve her yıl bir milyon canlı türünün yok olmasına neden olan tür kaybı ile doğrudan ilgili.
Ormanlar yok olursa hayat da destekten yoksun kalır ve dünya distopik çöl gezegeni Dune gibi bir yer haline gelir.
Ey kendi kısır gündemine sıkışmış kentli. Akbelen düşerse senin de çocuklarının geleceği düşer. Akbelen düşerse senin de sağlığın düşer, akbelen düşerse ciğerlerin düşer, Akbelen düşerse suya hasret kalırsın yani Akbelen ötede bir yerlerde senin hayatının dışında bir yer değil Akbelen senin hayat sigortan ve tam da bu nedenle onun için direnenlere her desteği vermek senin boyun borcun.
Akbelen de Yuvası Dağıtılanlar
Muğla ülkemizin tatil beldelerinden Antalya’dan sonra en çok turist ağırlayan bir şehir. Ancak son yıllarda mavi ile yeşilin seviştiği bu güzel belde yangınlarla siyaha dönmeye başladı. AKP Hükümeti her konuda olduğu gibi ormanlara da sadece kazanç kapısı gözü ile baktığından bu ormanların yanmasını engelleyemedi değil engellemedi.
Akbelen bu güzel beldedeki birçok ormandan biri doğal yaşlı kızılçam ormanlarından oluşuyor, 180 yaşında olan ağaçların diğer canlılar ile birlikte hayata destek verdiği bir ekosistem.


Tıpkı Hambach Ormanı Koruyucuları, Brezilyanın Ynomamileri gibi bu ormanların sakini olan yıllardır bu ormanla beraber yaşayan, onun balından, kozalaklarından yaptığı pekmezleri ile suyundan gelenlerle hayatını sürdüren orman köylüleri, Saray Rejiminin peşkeş çektiği eski yeşillerden Saynur Gelendost’un ömrü bahasına engellemek istediği Kemerköy ve Yeniköy Termik santrallarına kömür sağlasın diye yok etmek istediği bu ormanlar için mücadele etti. İki yıldır şirketi ormana sokmamak için Ormanda yatıp Ormanda kalktılar. Çünkü orman tıpkı orada yaşayan kuşlar, sürüngenler ve diğer hayvan türleri gibi Akbelen köylülerinin de yuvası. Gözlerini ormana açtılar, orman hayatlarının her anında onlarla beraberdi. Onu emziren annesi gibiydi orman o da meme veriyordu.

Hal böyle olunca o ağaçları kesmek adeta şah damarını kesmek gibi köylü için. Günlerdir ormanını yok ettirmemek için Jandarmadan dayak yiyen, gözüne gaz sıkılan Faşizm tam da budur dercesine Jandarma Vahşetine maruz kalanlar yine de o ağaçlar için onca şiddete, vahşete rağmen gözyaşlarını adeta bir ırmağa dönüştürerek ağlaya ağlaya direnmeye devam ediyor.

Bu makale yazılırken yeryüzündeki en tiksinti verici varlık olan Şirket denen kurumun buradaki benzeri, esir aldığı ve bu nedenle onurunu bile ayaklar altına almaya razı kılınan işçileri ile beraber açıklama yapmış bildik nakaratlara sarılmışlar. Yaşadıkları onca ara rağmen zeytinyağından bile güçlü şekilde üste çıkan, yüzsüzlük denilince kimsenin ellerine su dökemeyeceği şirket, çalışanlarına şantajını adeta gözümüze sokuyor. Zavallı işçilere “gösteri yapın lan yoksa kapatacaz burayı” dercesine işçiyi sefilleşmeye mecbur bırakıyor ki o işçi onun kölesi, üç otuz paraya aldığı esir. Ülkenin konutlarını aydınlatıyoruz masalların anlatıp sonrada büyük bir alçaklıkla bu ormanları kazımazsak bu santral durur diyerek esas şantajı çalışanlarına yapıyor. Şirket müdürlerinin patronun ayak paspası olacak kadar haysiyetinden vaz geçtiği bilinir. Burada da kural değişmemiş işçileri ve ailelerini devreye sokmuşlar ama yalancılıkta kimse bunlar kadar usta değildir. Akbelen ormanları ile yaşıt köylüleri “dışarıdan gelip burayı karıştıranlar” gibi sunup buradaki kolluk zulmünü yaratan kendileri değilmiş gibi utanmadan Akbelenin ağaçları kadar oranın yerlisi olan insanları dışarıdan gelenler diye sunmak için insanın ancak müdür denen varlık kadar alçalması, onursuzlaşması, patronun yağcısı olması gerekir. Hâsılı Akbelen de hayatlarımız için bir mücadele veriliyor günlerdir sıcak demeden, yorgunluk demeden, jandarmanın jopuna, gözlerine sıkılan gazlara aldırmadan son derece barışçıl bir şekilde direnenler senin benim hayatımız için bu mücadeleyi veriyor. Ey kendi kısır gündemine sıkışmış kentli Akbelen düşerse senin de çocuklarının geleceği düşer. Akbelen düşerse senin sağlığın düşer, akbelen düşerse ciğerlerin düşer, Akbelen düşerse suya hasret kalırsın yani Akbelen ötede bir yerlerde senin hayatının dışında bir yer değil Akbelen senin hayat sigortan ve tam da bu nedenle onun için direnenlere her desteği vermek senin boyun borcun.
Meselenin ilk kısmı böyle. Bir sonraki yazımda ormanlar neden bizim için hayat demek onu yazacağım. Son yazım ise buradaki ekoloji hareketine ve onun eksiklerine odaklanacak.