Tadzio Mueller / Alexis Passadaki
Çeviri Fulden Arisan
Dünya çapında süregelen eknomik kriz, kapitalizmin neoliberal aşamasının sonunu işaret etmekte. Bu da işleri ‘eski tas eski hamam’ yürütmenin (finansallaşma, deregülasyon, özelleştirme) bir seçenek olmaktan çıktığı anlamına geliyor: Artık hükümetler ve şirketler kapitalizmi idame ettirebilmek için sermaye birikterecek yeni alanlar ve politik düzenlemeler bulmak zorunda.
Ekonomik, siyasi ve enerji krizinin yanı sıra dünyayı sarsmakta olan bir başka kriz daha var: Kolektif varlığımızı sürdürebilmemizi sağlayan ekolojik yaşam destek sistemi ile sermayenin sürekli büyümeye duyduğu ihtiyacın yok edici uyumsuzluğunun sonucu olan biyokriz.
Biyokriz kolektif varlığımıza muazzam bir tehdit olmakla beraber, bütün krizler gibi, bize tarihi bir toplumsal hareket imkanı sunuyor: Bu sefer gerçekten kapitalizmi en zayıf yerinden, bitmek bilmeyen, yıkıcı, çıldırmış büyüme ihtiyacından vurabilmek.
Küresel elitlerden yükselen öneriler arasında tüm bu krizlere yönelik olanı yalnızca ‘Yeşil New Deal’. Bu artık organik tarım ve D.I.Y. (Do It Yourself – Kendin Yap) yeldeğirmeninden ibaret sevimli yeşil kapitalizmin ilk sürümü değil, daha ziyade belli başlı üretim alanlarının (otomotiv, enerji vesaire) bölük pörçük ekolojik modernleşmesinden kar elde etmeye bakan kapitalizmin yeni ‘yeşil’ aşaması.
Yeşil kapitalizmin bu ikinci sürümü biyokrizi (iklim değişikliğini ve biyoçeşitliliğin tehlikeli düşüşü gibi ekolojik problemleri) çözemez, daha ziyade bundan kar etmeye çabalar. Yani pazar ekonomisinin karşı karşıya koyduğu insanlık ve biyosferin çarpışma rotasını nihai biçimde değiştirmez.
Yeşil kapitalist devlet otoriter olacaktır. Geçim maliyetinin yükselmesi ve düşen ücretlerin yaratacağı fakirleşmeden doğan toplumsal huzursuzluğu ekolojik kriz tehdidinden aldığı meşruiyetle ‘idare edecektir’.
1930’larda değiliz. O zaman, güçlü toplumsal hareketlerin baskısıyla eski ‘New Deal’ iktidarı ve serveti aşağıya doğru dağıtmıştı. Obama’nın, dünyadaki pek çok yeşil partinin ve hatta bazı çok uluslu şirketlerin istişare ettiği bu ‘Yeni New’ ve ‘Yeşil New Deal’ ise halkın refahından çok şirketlerinkini gözetiyor.
Yeşil Kapitalizm en fazla sera gazı salınımı yapanların, yani enerji şirketlerinin, havayolları şirketlerinin, otomotiv üreticilerinin ve endüstriyel tarımın iktidarina meydan okumayacak, çok geç kalınmış ve kaale alınmayacak kadar küçük ekolojik değişikliklerle bunlara daha fazla para akıtarak karlarını korumasını sağlayacaktır.
Küresel çapta emekçiler pazarlık, hak ve makul ücret talep etme gücünü kaybettiğinden, yeşil kapitalist bir çerçevede ücretler muhtemelen iyileşmeyecek, hatta ekolojik modernleşmenin maliyetlerini dengelemek için düşecektir.
Yeşil kapitalizmde fakir tüketimden dışlanarak sınırlara itilirken zengin, çevresel yıkım faaliyetini aynı anda hem alışveriş yaparak hem gezegeni kurtararak ‘dengelemeye’ başlayacaktır.
Otoriter bir devlet, devasa sınıf eşitsizliği, şirketlere verilen refah: toplumsal ve ekolojik kurtuluş noktasından bakıldığında yeşil kapitalizm asla atlatamayacağımız bir felaket olacaktır. Bugün, yıkıcı büyüme deliliğinin ötesine geçebilmek için hala bir şansımız var.
Yeşil kapitalizmde anaakım çevreci grupların tıpkı Fordist dönemde sendikaların oynadığı rolü tekrar etme tehlikesi mevcut: Toplumsal değişim tönündeki taleplerin, kolektif öfkemizin, sermaye ve hükümetlerin çizdiği sınırlar içinde kalmasını sağlamak için güvenlik vanası işlevi görmek.
Albert Einstein deliliği şöyle tanımlamıştı: aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve her seferinde farklı sonuçlar beklemek. Geçtiğimiz on yılda, Kyoto protokolüne rağmen, sera gazlarının atmosferdeki birikimi artmakla kalmadı, artma hızı da yükseldi. İstediğimiz aynısının daha fazlası mı? Bu delilik olmaz mı?
Uluslararsı iklim anlaşmaları iklim değişikliğimden ziyade enerji güvenliğini gözeten yanlış çözümleri teşvik etmekteler. Krizi çözmenin aksine emisyon ticareti, CMD (temiz gelişim mekanizması) ,ortak uygulama, dengeleme ve benzerleri, hepsi sera gazı üretiminin herhangi bir yaptırımdan muaf olarak devam ettirilmesi için siyasi bir kılıf sağlamakta.
Küresel Güney’deki pek çok komunite için bu yalan çözümler (agroyakıtlar, yeşil çöller, TGM projeleri) artık iklim değişikliğinin kendisinden de ciddi bir tehdit haline geldi.
İklim değişikliğine yönelik gerçek çözümler hükümetler ya da şirketler tarafından tahyyül edilmeyecek. Çözümler ancak aşağıdan, iklim adaleti için küresel çapta birbirleriyle bağlantılı toplumsal hareketlerden doğabilir.
Bu çözümler şunları içerir: serbest ticarete, özelleşmeye, esnek mekanizmalara hayır; gıda egemenliğine, büyümenin durdurulmasına, radikal demokrasiye ve kaynakları toprağa bırakmaya evet.
Küresel bir iklim adaleti hareketi olarak iki odağa karşı mücadele etmeliyiz: Bir yanda iklim değişikliği ve ona sebep olan fosilistik kapitalizm; diğer yanda iklim değişikliğini durdmayacak ve bizim de durdumamamızı sınırlayacak olan yeşil kapitalizm.
Elbette iklim değişikliği ve serbest ticaret aynı şey değil ama: Kopenhag protokolü yeşil kapitalizmi düzenleyici belli başlı örneklerinden biri olacak, tıpkı Dünya Ticaret Örgütü’nün neoliberal kapitalizmin esaslarından biri olduğu gibi. Bu ne açıdan bağlantılı? Danimarkalı grup KlimaX şöyle der: İyi bir anlaşma hiç anlaşmamaktan iyidir – fakat hiç anlaşmamak kötü bir anlaşmadan çok daha iyidir.
Hükümetlerin Kopenhag’dan iyi bir anlaşmayla çıkma olasılığı sıfıra yakın. Bizim amacımız ise gerçek çözümler için anlaşılmasını talep etmek olmalı. Bunu başaramamak, Kyoto’yu unutmak, Kopenhag’ın kapamaktır! (hangi taktikle olursa olsun)
– Tadzio Mueller ve Alexis Passadakis tarafından 12/2008’de yazılmıştır. Alexis attac Germanyn koordinasyon konseyi üyesidir, Tadzio Turbulence editoryal kolektifinin bir parçasıdır. İkisi de yükselen iklim adaleti hareketinde aktif rol oynamaktadır ve againstgreencapitalism (at)googlemail.com adresinden ulaşılabilirler.
– Yazarların ortak çalışması olan metinde devlet kavramına bakışına ve radikal demokrasi ile ilgili taleplerine katılmamakla birlikte yeşil ekonomiyi değerlendirmesindeki eleştirilerin yerinde olduğunu düşünüyoruz (Yeşil Öfke)