Başlık: İspanya İç Savaşında Anarşizm ve Ütopya
Yazarlar: Danny Evans , Elizabeth Stainforth
Tarih: 2017
Kaynak: 4 Haziran 2023’te academia.edu’dan alındı .
Çeviri: D. Şener Yıldırım
Daha henüz başlarken, kusursuz bir sistem bulmamız, aksilik ve hata olmadan işlerin öyle değil de böyle yürümesini garanti etmemiz isteniyor. Yaşamayı öğrenmek bu şekilde yapılsaydı, çıraklığımız asla bitmezdi. Ne çocuk yürümeyi, ne de genç bisiklete binmeyi öğrenebilirdi. Oysa, gerçek hayatta işler çoğu zaman tam tersi şekilde gerçekleşir.
Isaac Puente, Liberter Komünizm
Danny Evans ve Liz Stainforth
Ütopya, başka türlü hayal edilen dünya imgesi nerede ve ne zaman? Bu sorunun cevabı ütopya fikrinin kendisi kadar çoktur. Adlandırılması, Thomas More’un ilk kez 1516’da Latince olarak yayınlanan Ütopya’sıyla başlar. Aynı anda hem iyi yer (eutopia) hem de hiçbir yer (outopia) olan More’un romanındaki ada, on altıncı yüzyıl Avrupa’sının genişleyen coğrafi bilgisinden etkilenmiştir. Ancak on sekizinci yüzyılda mekânsal ütopya giderek zamansal bir nitelik kazanmış ve ütopik anlatılar daha iyi/alternatif bir gelecek fikriyle uyumlu hale gelmiştir. O zamandan beri ütopya, dönüştürücü gelecek senaryolarıyla ve başka türlü düşünmeyi ve yaşamayı öğrenme süreciyle ilişkilendirilmeye devam etmiştir.
Edebi ütopyaları, üretildikleri daha geniş sosyal-politik koşullarla ilişkili olarak okumak, alışılmadık bir uygulama değildir. Fredric Jameson’ın yazdığı gibi, ‘bütün toplumsal hareketlerin Ütopyacı bir vizyonu gerçekleştirmeye çalıştığı, onun adına toplulukların kurulduğu ve devrimlerin yapıldığı’ durumlarda, tarihsel olayları ütopyacı düşüncenin merceğinden okuma yaklaşımı daha az yaygındır. Bunun nedeni, tarihin geçmiş toplumların umutlarını anlatmak yerine, ağırlıklı olarak geçmiş olayların bir kaydı olarak yazılmış olmasıdır.
Burada ikinci yaklaşımı benimseyerek tarihi ütopya perspektifinden inceleyeceğiz ve özellikle İspanya İç Savaşı (1936-1939) sırasında gerçekleşen devrime bakacağız. Bu bağlamda ütopya fikri, ‘özgürlükçü komünizm’ -bazen anarşist komünizm olarak da adlandırılır- ve 1911 yılında Ulusal Emek Konfederasyonu (CNT) sendikasının örgütlenmesinde en güçlü şeklini bulan işçi hareketiyle oldukça bağlantılıdır. CNT’nin üyeliği anarşistlerle sınırlı değildi ancak ideolojik etkisi anarşizm üzerindeydi. Sendikaya destek 1931’de İspanya’da İkinci Cumhuriyetin ilanından sonra hızla arttı ve ütopya hakkındaki anarşist tartışmalara yeni bir enerji getirdi[1].
Anarşizm, Rus anarşist Peter Kropotkin’in eserlerinin ucuz çevirilerinin on binlerce baskı yaptığı 1890’lardan beri İspanya’da takip ediliyordu. Ancak 1931’den önce, gelecek toplumun doğası hakkındaki tartışmalar, spekülatif teorilerin pratikte test edilmesi için çok az fırsatla, gazete ve derlemelerdeki polemikler biçimini almıştı. Demokrasinin gelişi ve İkinci Cumhuriyet’in kuruluşu bunu değiştirdi ve sınıf mücadelesinin yükseldiği bir döneme yol açtı.
1932’deki kayda değer bir olay, Katalan bölgesi Alt Llobregat’taki maden işçilerinin kısa ömürlü isyanıydı ve bu isyan sırasında birkaç köy özgürlükçü komünizmin gelişini ilan etti. Özgürlükçü komünizm on yılı aşkın bir süredir CNT’nin ilan edilmiş hedefiydi, ancak 1932’deki ayaklanma onu anarşist gündemin ön sıralarına taşıdı. Özgürlükçü komünizmin kesin içeriği hakkındaki tartışmalar 1936’da İç Savaş’ın patlak vermesine kadar devam edecekti, ancak özel mülkiyetin, paranın ve devletin ortadan kaldırılacağı bir eşitlik toplumu getireceği konusunda bir anlaşma vardı.
Tartışmada öne çıkan iki isim Isaac Puente (1896-1936) ve Diego Abad de Santillán (1897-1983) idi. Her ikisi de yazılarında gelecekteki alternatif toplumların şeklini çizmeye çalışan ütopya düşünürleriydi. Bu makalede, ilkinin etik komünist vizyonu ile ikincisinin endüstri merkezli programını, devrim sonrası İspanya’da yaşam sorununa verilen farklı yanıtlar olarak karşılaştırıyoruz. Bu soru, hem kent merkezlerindeki hem de kırsal bölgelerdeki işçilerin savaş öncesi anarşist fikirlerden az ya da çok beslenen girişimlerde bulunduğu İç Savaş’ın patlak vermesine eşlik eden devrimde kısmi bir yanıt bulacaktı.
Ütopik düşünce bu faaliyetlerde önemli bir rol oynamış ve devrimin açtığı olasılık alanına şekil vermiştir. Puente ve Santillán’ın yazılarına odaklanarak, siyasi hareketler ile ütopyalarının alternatif gerçeklikleri arasındaki yakın diyaloğu vurgulamayı umuyoruz.
Isaac Puente ve Özgürlükçü Komünizm (1932)
Isaac Puente Bask bölgesinden bir doktordu, doğacılığın ve neo-Malthusçuluğun savunucusuydu,[2] İspanya İç Savaşı’nın başında idam edildi. Özgürlükçü Komünizm (El Comunismo Libertario) adlı broşürü ilk kez 1932’de yayınlanmış ve büyük miktarlarda satılmıştır. O yıl Alt Llobregat’taki ayaklanmanın ardından Puente, diğer pek çok anarşist gibi, İspanya işçi sınıfının kapitalizmden kurtulmaya hazır olduğuna ve özgürlüğe doğru doğal çabasının yalnızca devletin baskıcı aygıtları tarafından engellendiğine ikna oldu. Broşüründe şöyle diyordu: ‘Kötülüklerin en büyüğü, işçiyi sömüren, onun sırtından zenginleşen sermaye değil, işçiyi çıplak ve savunmasız bırakan, silahlı güç ve hapis yoluyla ona boyun eğdiren devlettir […] Devlet, o eski, köhne kurum, şimdi halkın özgürlükçü özlemleriyle karşı karşıyadır. Onu ezip geçeceklerdir’.
Puente’nin özgürlükçü komünizm vizyonu, çağdaş toplumun ahlaki bir eleştirisine dayanıyordu: ‘İnsan, kontrolünden kaçan bu iki toplumsal illetin [sermaye ve devlet] insafına kalmıştır: zengin olduğunda onu dar kafalı, cimri ve dayanışmadan yoksun, gücü elinde tuttuğunda ise insanların acılarına karşı acımasızca duyarsız hale getirirler. Yoksulluk alçaltır ama zenginlik saptırır’. Ancak Puente, toplumsal bir devrimden kaynaklanacağı varsayılan ahlaki iyileşmeyi kesin terimlerle tanımlamakta direnmiştir. Bunun yerine broşürün büyük bir kısmı, özgürlükçü komünizmin halk arasında tam olarak kabul edilmesini engelleyebileceğini düşündüğü ‘önyargılara’ karşı çıkmaya adanmıştır. Bu önyargılar, anarşistlerin siyasi rakipleri arasında bulunması muhtemel olanlardan – sosyal demokratlar ve Bolşevik esinli komünistler, ‘sosyal mimarlar’ ve ‘politikacıların şefaatine’ yaptığı atıflarda ima edilmiştir – doğal olarak ortaya çıktığı varsayılan insan hiyerarşilerine göre toplumsal bölünmeyi haklı çıkaran sınıflı toplumun ‘sağduyusu’ olarak düşünülebilecek şeylere kadar uzanmaktadır. Puente bu önyargılara karşı çıkarken polemikçi bir ton benimsemiştir. Onunki ‘özgürlükçü bir sağduyu’ idi ve şunu onaylıyordu
İşçiler sosyoloji hakkında entelektüellerden daha fazla şey bilirler; çözüm konusunda çok daha ileri görüşlüdürler […] işçi sınıfı, tüm entelektüel sınıfların toplamından çok daha kesin bir gelecek vizyonuna ve daha geniş bir ruha sahiptir […] Tüm vahşi cehaletine rağmen, eğitimsiz bir zihniyet, ayrıcalıkla zehirlenmiş ve öğrenmenin rutin eziyetiyle aşınmış zihinlere tercih edilir [. …] İnsan toplumlarını bir arada tutan şey ne iktidarların zorlaması ne de hükümet edenlerin akıllı öngörüsüdür […] [daha ziyade] sosyallik içgüdüsü ve karşılıklı yardımlaşma ihtiyacıdır […] Biz anarşistler biyolojik alçakgönüllülükle bu örgütlenme eğilimlerinin ve içgüdülerinin serbest bırakılmasını istiyoruz.
Puente burada, onlarca yıllık anarşist etkinin İspanyol işçi sınıfı nüfusunun çoğuna zaten aşıladığı şeyi basit ama şiirsel bir dille savunuyor: toplumun, işçinin özgürlüğünü inkar edecek ve bu inkarı ideolojik önyargılarla meşrulaştıracak şekilde düzenlendiğini. Bu nedenle Puente, özgürlükçü komünizmde yaşamanın ‘yaşamayı öğrenmek gibi’, ‘donukluktan yavaş yavaş çıkmak’ olacağına inanıyordu. Santillán’ın İspanyol kapitalizminin verimsizliğine ilişkin daha sonraki dikkatli istatistiksel argümanının Puente’nin ahlaki manifestosuna bir tamamlayıcı, hatta bilinçli bir karşıtlık olarak tasarlanmış olması muhtemeldir.
Puente, özgürlükçü komünizmi örgütlemek için gerekli temellerin zaten var olduğunda ısrar ediyordu. Bunlar bir yandan ekonominin demokratik bir şekilde yürütülmesini sağlayacak olan sendika, diğer yandan da köylerde ve küçük kasabalarda halkın bir araya geldiği bir meclis olan belediyeydi. Puente bu sonuncusunu ‘siyasi kurumlar tarafından sulandırılmasına rağmen eski egemenliğini geri kazanabilecek ve yerel yaşamın örgütlenmesinin sorumluluğunu üstlenebilecek eski kökenlere sahip bir kurum’ olarak tanımladı. Dolayısıyla geleceğin toplumu aşağıdan yukarıya doğru örgütlenecek ve çok sayıda yerel birimden oluşacaktır. ‘Anarşistin gerçekleştirmek istediği ütopya budur’ diye yazmıştır.
Puente’nin yerelciliği ütopik vizyonunun en tartışmalı yönü olacaktı. Santillán bunu modern sanayinin karmaşıklığına uygun olmayan ‘ekonomik dar görüşlülük’ olarak tanımladı. Bu ikilem, yerel, bölgesel ve ulusal düzeydeki zıt önceliklerin CNT içinde çatlaklar yarattığı İç Savaş’a kadar devam edecekti.
Diego Abad de Santillán ve Devrimin Ekonomik Örgütlenmesi (1936)
Santillán’ın bu dönemde yazdığı ve Mart 1936’da Devrimin Ekonomik Örgütlenmesi (El Organismo Económico de la Revolución) başlığı altında broşür olarak derlenen yazıları,[3] yoldaşları arasında algılanan gerçekçilik ve pragmatizm eksikliğini giderme çabasıyla bu noktayı vurguluyordu. “Ana hatlarını çizmeye çalıştığımız şey” diyordu, “gelecek hayalimiz değil, daha ziyade şu anda, elimizdeki insan malzemesiyle, mevcut dünya koşullarında pratik olan şeydir”. Kendisini, ‘yarın özlenen devrim patlak verirse ve işçiler yeni düzende emeğin sorumluluğunu doğrudan üstlenmek zorunda kalırsa nasıl başlamalı’ sorusunu yanıtlamakla ilgilendiğini ilan etti. Kesin bir plan olarak sunulmasa da, ‘kötü bir eylem planının hiç olmamasından daha iyi olduğu’ konusunda ısrar etti.
Santillán özgürlükçü komünizmi kıtlık ya da basitlikten ziyade bir bolluk toplumu olarak tasarlamış, örneğin bir arabaya ihtiyacı olan herkesin bir arabaya sahip olacağını iddia etmiştir:
Modern tekniğin erişilebilir kıldığı hiçbir metadan kendimizi mahrum etmek istemiyoruz; tam tersine, bu metaları çoğaltmak mümkünse, ki kapitalizm böyle mucizeler yarattıysa, toplumsallaşma ve özgürlük rejiminde daha fazlasının başarılacağı düşünüldüğünde, bunun böyle olması gerektiğinden şüphe duymuyoruz.
Santillán, İngiliz sosyalist William Morris’in ‘güzel’ zanaatkârlığına – ve zanaat üretimi üzerine kurulu bir topluma olan inancına – atıfta bulunmuştur. Bu tür üretimler onun toplumsal olarak gerekli emek tanımının dışında kalıyordu. Eğer zanaat ürünleri isteniyorsa, bunların ‘azınlık zevklerinin tatmini için zorunlu genel çalışma saatleri dışında’ yapılması gerekirdi. Ütopik sosyalistlerin[4] silmek istediği iş ve oyun arasındaki sınır, burada ana hatları çizilen program kapsamında açıkça pekiştirilecekti: ‘Modern endüstri kendi ritmi olan bir mekanizmadır. İnsanın ritmi makinenin ritmini değil, makinenin ritmi insanın ritmini yönetir. Özel mülkiyetin toplumsal hale gelmesi, üretimin özünü ya da üretken yöntemi değiştirmez’.
Puente’nin kapitalizmi kınamasının ahlaki gücünün aksine, Santillán onun verimsizliğini göstermek için büyük çaba sarf etti. Sadece insanların değil, doğal ve organik potansiyelin de bu verimsizlik tarafından heba edildiğinin resmini çizdi: ‘[Kapitalizm] topraktan ya da doğal güçten, sudan ve rüzgârdan en iyi şekilde yararlanmıyor; bir işçi, bir teknisyen ya da bir bilim insanı olarak insandan en iyi şekilde yararlanmıyor’. Bu tür bir israfın alternatifi, ‘toprağın, fabrikaların, konutların ve ulaşım araçlarının özel çıkarların tekelinde olmaktan çıkıp tüm toplumun ortak malı haline geldiği toplumsallaştırılmış bir ekonomidir’. ‘Yeni toplumsallaştırılmış ekonomi işçilerin ve teknisyenlerin elinde olacak ve nüfusun ihtiyaçlarının karşılanmasından başka bir amacı ya da hedefi olmayacaktır. Nüfus bir pazar yeri olarak düşünülmeyecektir: insanlar ürün satın almak için değil, ürünler insanların ihtiyaçlarını karşılamak için üretilecektir’. Santillán’a göre, bir günden diğerine, yapıları zaten mevcut olan sendikalar, ekonomiyi yönetme konusunda özel çıkarlardan daha iyi bir iş çıkarabilirdi.
Teoriden Pratiğe
CNT, Mayıs 1936’daki Ulusal Kongresi’nde özgürlükçü komünizm tartışmasını gündeme aldı ve bu konu ülkenin dört bir yanındaki yakınlık grupları ve sendika şubeleri tarafından ayrıntılı bir şekilde tartışıldı. Kongre’nin değerlendirmesi için 150 görüş bildirisi sunuldu ve tutarlı bir tanım oluşturmak üzere bir çalışma grubu oluşturuldu. Hem Puente hem de Santillán için ortak olan bazı varsayımlar sunumların temelini oluşturuyordu: kapitalizm son krizine girmişti, toplumun yeniden örgütlenmesi için gerekli araçlar zaten mevcuttu, ekonominin rasyonel bir şekilde örgütlenmesi İspanya’nın kendi kendine yetmesini sağlayabilirdi, geleceğe dair eksiksiz planlara direnilmeli ve deneyler teşvik edilmeliydi.
Bununla birlikte, Kongre’de hazırlanan tutum belgesinde özetlenen özgürlükçü komünizm vizyonunun, rakip bakış açıları arasında bir uzlaşma olduğu açıktı. Santillán sendikalara tam yetki verilmeyeceğini, bunun yerine karar alma yetkisini Puente’nin belediye anlayışına çok benzeyen bir organ olan Komün ile paylaşmak zorunda kalacaklarını düşünerek dehşete düşmüştü. Belgenin doğacılık ve toplumsal cinsiyet ilişkileri konularına gösterdiği ilgi, onu her iki metinden de farklı kılıyordu ancak Puente’nin bu konulardaki diğer yazılarıyla belirgin bir uyum içindeydi.[5] Belge daha sonra tarihçiler tarafından, hareketin birkaç ay içinde karşı karşıya kalacağı silahlı çatışma ve savaş zamanı üretim gibi acil meseleler yerine bu tür konulara ‘naif’ bir şekilde eğilmesi nedeniyle eleştirildi.
Yine de devrimci proje için hayati olarak görülen ilkelerin çoğu, Temmuz 1936’da İç Savaş’ın patlak vermesiyle birlikte patlak veren toplumsal devrim için önemli olacaktı. İspanyol devrimi şu geniş biçimleri aldı: sendika veya işçi kontrolü altında sanayi ve toprağın kolektifleştirilmesi, sokaklarda devriye gezmek ve cephede isyancı orduyla savaşmak için silahlı milislerin oluşturulması, kilisenin kamulaştırılması, eğitimin yeniden düzenlenmesi ve binlerce kadının tüm bu olgulara katılması. Puente ve Santillán’ın broşürlerinde ifade edilen İspanyol anarşizmi içindeki farklı eğilimler devam etti ve şehirlerdeki sendikal güç ile kendi devrimci deneylerini yapan daha küçük yerel birimlerin özerkliği arasında bir dereceye kadar çatışma vardı. Ancak bu çatışmalar, her iki yazarın da öngöremediği olaylar nedeniyle daha büyük bir çatışmanın gölgesinde kaldı: Cumhuriyetçi devletin devrime rağmen varlığını sürdürmesi ve anarşistlerin devlet organlarına katılması.
Puente, Mart 1936’da ‘kendimizden çok şey feda etmeye hazırız çünkü tehlikede olan şey fedakarlık gerektiriyor, ancak doğamızı inkar edemeyiz ve devletin gerici, antisosyal ve anti-proleter doğasını ihmal etmek intihara eşdeğerdir’ derken Santillán’a kesinlikle katılıyordu. Yıl sonunda Puente ölmüş ve Santillán Katalan hükümetinde Ekonomiden Sorumlu Müsteşar olmuştu. Santillán’ın broşürünün sonraki baskılarına eklenen notlar bu ölümcül uzlaşmanın peşini bırakmıyor ve Santillán ‘devlet aygıtını basitçe baskıcı bir yük değil, kamusal yararın bir aracı haline getirme isteğimizdeki tüm başarısızlığımıza tanıklık etme’ arzusunu itiraf ediyordu. Yaşadığımız olaylar, devlet eleştirimizde ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha görmemizi sağladı’.
Bu tür düşünceler, bugün alternatif gelecekler hayal etme mücadelesi ve bunları başarmak için gerekli olan yapısal dönüşümlerle yankılanmaktadır. Puente ve Santillán’ın yazıları ve bunların 1936 CNT Kongresi’nde benimsenmesi, ütopyacı düşüncenin daha geniş bir kolektif hareketin parçası olarak biçim bulduğu anların bir kanıtıdır. Burada ütopya, bu tür düşüncelerin göreceli gerçekçiliğine ya da fantezisine değil, dünyayı başka türlü hayal etme kapasitesine ve bundan kaynaklanan toplumsal değişim potansiyeline işaret etmektedir.
İspanyol işçilerin devrim sırasında giriştikleri başka türlü yaşamaya dair zor görev, bu potansiyelin bir kısmını ortaya koymaktadır. Bir süre için toplumsal ilişkiler temelden değişti. İşin örgütlenmesinden kadınların rolüne, kilisenin gücünden konuşma ve kıyafet kurallarına kadar, İspanyol toplumu Cumhuriyetçi bölgesinin büyük bir kısmında, sadece birkaç ay önce imkansız görünen değişikliklere uğradı. Bu ilham verici deneyler uzun sürmedi ve çoğu 1939’da Cumhuriyet’in çöküşünden önce çeşitli derecelerde şiddetle söndürüldü. Ancak İspanyol devrimi, ütopik fikirlerin ve anarşist pratiklerin nasıl yeni yaşam ve varoluş yolları açabileceğine dair güçlü bir örnek olarak varlığını sürdürmektedir.
Referanslar ve Daha Fazla Okuma
- Miguel Abensour, ‘William Morris: The Politics of Romance’, in Revolutionary Romanticism, ed. by Max Blechman. San Francisco: City Lights Books, 1999, pp. 125-161.
- Miguel Abensour, Utopia: From Thomas More to Walter Benjamin, trans. by Raymond N. MacKenzie. Minneapolis: Univocal Publishing, 2017.
- Murray Bookchin, The Spanish Anarchists: The Heroic Years, 1868-1936. Edinburgh: AK Press, 1998.
- Chris Ealham, Anarchism and the City: Revolution and Counter-revolution in Barcelona, 1898-1937. Edinburgh: AK Press, 2010.
- Agustín Guillamón, Ready for Revolution: The CNT Defense Committees in Barcelona, 1933-1938, trans. by Paul Sharkey. Edinburgh: AK Press, 2014.
- Fredric Jameson, Archaeologies of the Future: The Desire Called Utopia and Other Science Fictions. London: Verso, 2005.
- Eduard Masjuan Bracons, La Ecología Humana en el Anarquismo Ibérico: Urbanismo ‘Orgánico’ o Ecológico, Neomalthusianismo y Naturismo Social. Madrid: Icaria Editorial, 2000.
- Frank Mintz, Anarchism and Workers’ Self-management in Revolutionary Spain, trans. by Paul Sharkey. Edinburgh: AK Press, 2012.
- Thomas More, Utopia, trans. by Paul Turner. London: Penguin, 2009.
- William Morris, News from Nowhere: Or An Epoch of Rest: Being Some Chapters from a Utopian Romance, ed. by Krishan Kumar. Cambridge: Cambridge University Press, 1995.
- Isaac Puente, Libertarian Communism. Sydney: Monty Miller Press, 1985.
- Isaac Puente, El Comunismo Libertario y Otras Proclamas Insurrecionales y Naturistas. Bilbao: Likiniano Elkartea, 2003.
- Diego Abad de Santillán, El Organismo Económico de la Revolución. Madrid: Zero, 1978.
[1] İkinci Cumhuriyet, 1931’den 1939’a kadar İspanya’da var olan demokratik rejimdi.
[2] Burada natürizm, özellikleri sosyal çıplaklık ve vejeteryanlığı içeren politik olarak radikal bir yaşam biçimini ifade eder. Neo-Malthusçuluk, Rahip Thomas Robert Malthus’un siyasi düşüncesinden türetilen, nüfus kontrolü için bir dizi fikirdi.
[3] Santillán’ın broşürü, 1937 ve 1938’de, İç Savaş olayları tarafından genel olarak haklı çıktığını düşünen yazarın ek notlarıyla yeniden yayınlandı.
[4] Örneğin, William Morris’in ütopik kurgusu, Hiçbir Yerden Haberler’in (1890) kapsayıcı teması, çalışmadan alınan zevk ve toplumsal yaşamla tamamen bütünleşmiş zanaat üretimidir.
[5] Puente’nin bu tür konulardaki yazıları arasında ‘Neomalthusianismo’ ve aşağıdaki ‘Ek Okumalar’ bölümünde yer alan ciltte derlenen diğerleri yer alır.