Yirmi birinci yüzyılın hemen başlarında modernizm-postmodernizm, sivil alan-kamusal alan, birey-devlet-toplum ilişkileri gibi önemli kavramlar üzerine yeniden düşünme ve farklı anlamlandırmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu yeni tanımlamalar ve yeniden anlamlandırmalar akademik/bilimsel alanda süratle devam ederken sinema sektörü de bu yeni dalgadan nasibini almıştır.
Filmlerin klasik algısında iyi hep iyi, kötü ise hep kötü iken, sinemanın yeni ürünlerinde ise iyi denilen olgu aslında iyi olmayabilir, kötü denilen şey aslında tam da kötü olmayabilir gibi film temaları bağlamında anlamsal metamorfoz geçirmektedir. Yine klasik algıda filmlerde düzenden, uyumdan, otoriteden yana olan düşünce, kişi ve kurumlar iyi iken yirmi birinci yüzyılın açtığı sayfada, filmlerde kargaşadan, kaostan, sorgulamadan yana olan düşünce, kişi ve kurumların da iyi olabileceği temaları sıklıkla işlenmeye başlanmıştır. Ayrıca siyasetin, sinemayı her zaman bir araç olarak kullandığı şüphe götürmez bir gerçektir. Fakat nasıl otoritede bir boşluk oluştuğunda ya da olduğunda onu farklı kimseler farklı şekilde kullanabiliyorsalar, aynı şekilde de sinema alanında da bir otorite boşluğu oluştuğunda anarşist figürler sahnelenme imkânı bulmaktadır. Bunun gibi figürler de siyasetin kendi araçsallığına bir darbe indirmektedir. Yani siyaset tekelinin dışında hatta ona karşı fikirler dışa vurulmaktadır. Bu dışa vurulan düşünce, “devletin ideolojik aygıtlarından görsel manipülasyonun ters izdüşümü” olarak yorumlanabilir.
Bu düşünce temelli sinema sektörünün geçirdiği bu metamorfoz hem bu tezin konusu bağlamında hem de tematik dönüşümde seçilen filmin avangart olma niteliği bağlamında önem arz etmektedir. V For Vendetta filmi hem sinema sektörünün iyi-kötü olguları bağlamında dönüşümünü hem de anarşist düşünce geleneğinin yeniden anlaşılması bağlamında önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle öncelikle filmin kısa bir özeti verilecek daha sonra ise filmindeki bazı replikler üzerinden anarşizm ideolojisi ile filmin paralel yanları tespit edilmeye çalışılacaktır.
V For Vendetta, 2005 yılı ABD-Almanya ortak yapımı olup 2006’da gösterime giren, Wachowski biraderlerin sinemaya uyarlayıp yapımcılığını üstlendiği filmdir. Film, V’nin (Hugo Weaving) Evey’i (Natalie Portman) kurtarması ile açılır. Hatırla, 5 Kasımı hatırla! Sloganı dile getirilerek halkı hareketlendirir. (5 Kasım 1605; Guy Fawkes’un İngiliz Parlamento Sarayını havaya uçurma girişiminin tarihidir.) Sadece kapalı devre TV yayını yapılan İngiltere’de V yayıncı kuruluşu basar ve bir sonraki sene 5 Kasım’da her şeyin değişeceğini ve onun gibi düşünen herkesin sonraki sene 5 Kasım’da Parlamento Binası’nın önünde toplanmasını ister (Türk, 2013: 71). Filmin sonunda halk değişime hazırdır, film parlamento binasının havaya uçurulması ile sona erer (Türk, 2013: 72-73). Filmde insanların simgeler ile yönetildiği, tahakküm altına alındığı ve yeterli sayıda simge yok edilerek otoriter rejimlerin ortadan kalkabileceği tezi işlenir. Bu simgelerin aklileştirme merkezi olarak da kitle iletişim araçları ön plana çıkmaktadır. Bu araçların içinde de en etkilisi hiç kuşkusuz televizyonlardır. Televizyonlar devletin ideolojik aygıtlarıdır. Güç sahipleri iktidarını korumak için “uzman”lar aracığıyla halkı manipüle edebilir, insanların düşünce ve korkularına egemen olabilir. Devletin en önemli propaganda araçlarından televizyon ele geçirilerek insanlara iktidarın gerçek yüzü anlatılabilir. Filmde bu manipüle sürecinde en çok insanların korku duygusu hedef alınır ve filmde korkmaktan korkmayı, otoriteden, işkenceden korkmayı bıraktığımızda özgürleşiriz; “demek korkmuyorsun tamamen özgürsün” mottası ile bu mesaj verilmeye çalışılır.
V, televizyon konuşmasında sistemi ifşa ederken şu şekilde bir analiz yapmaktadır: “Özgürlüğünüz kısıtlanıyorsa, konuşma hakkınız yoksa sensörler ve çipler her hareketinizi her konuşmanızı izliyorsa orada işlerin iyi gitmediğini söyleyebiliriz. Çünkü korku içinizi sardı, o panik haliyle başkana sarıldınız, size düzen ve barış vaat etti. Karşılığında sessizlik ve emirlere itaat etmenizi istedi. Asıl dâhice plan korkuydu, korku hükümetin en etkili silahıydı” demektedir.
Sonuç olarak filmde işlenen tema; anarşist gelenekten beslenen bir düşünce dünyasının argümanları ile otorite, düzen ve hiyerarşi geleneğine sahip bir düşünce dünyasının argümanları işlenmektedir. Filmde bir taraftan insan doğasının “iyi” olduğu, fakat zamanla devlet ve devletin ideolojik aygıtları tarafından yozlaştırdığı, mesajı subliminal bir tarzda verilmektedir. Diğer taraftan ise insan doğasının “kötü” olduğu, fakat zamanla devlet ve devletin ideolojik aygıtları tarafından arındırıldığı belirtilmektedir. En önemli nokta ise mevcut bir düzene ve rejime bireysel bir başkaldırının nasıl bir toplumsal hale dönüştüğü gösterir ki; toplumun arzuladığı yaşam tarzı herhangi bir otoritenin olmadığı, kendiliğinden bir düzen anlayışıdır. Bu anlayışın -günümüzün reel siyaset yelpazesinde- “pratik” olasılığının az olmasına rağmen “teorik” olasılığının yüksek olması anarşizme “duygusal bir renk” katmaktadır.