Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Avrupa’nın Enerji Krizi Sonrası Yeniden Şekillenen Enerji Haritası

    12 Ağustos 2023

    Avrupa Hem Yanıyor Hem Islanıyor

    11 Ağustos 2023

    Hawaii’deki Orman Yangınlarında Ölenlerin Sayısı 53’e Çıktı

    11 Ağustos 2023
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Yeşil ÖfkeYeşil Öfke
    Demo
    • Güncel
    • Ekoloji Gündemi
    • Yazılar
      • Makaleler
      • Seçtiklerimiz
      • Çeviriler
      • Teorik Metinler
    • Yaşam
    • Röportaj
    • Belge ve Raporlar
    • İletişim
    Yeşil ÖfkeYeşil Öfke
    Home»Yazılar»Makaleler»Kelebeklerin uçtuğu bir yaşamın parçası: ZAD

    Kelebeklerin uçtuğu bir yaşamın parçası: ZAD

    Editor12 Şubat 2017Güncelleme:13 Nisan 2023
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Kiraz Özdoğan
    Tırmıkla toprağı ıspanak ekimine hazırlıyorum, bir anda kolumun altından sarıya kaçan beyaz bir kelebek geçtiğini farkediyorum. Kendimi bir çiçek gibi hissediyorum. Uçuşuyla gözlerimi alıyor, gittiği yere götürüyor; pır pır. Etrafı ağaçlarla ve yüksek çalılarla bahçenin dört bir yanına dağılmış, farklı farklı yerlerden gelen her yaştan insana dokunduruyor. Burada hep beraber toprağa dokunuyor ve sebze üretiyoruz; başımızda bir patron yok, toprağın sahibi diye bir kavram da yok. Kalabalıklaşmışız, yeni farkediyorum. Burası ZAD’ın kolektif bahçesi ve günlerden çarşamba; çünkü bugün, benim gibi dışardan gelenlerin kolektif bahçeyi “çapalayabilecekleri” sabit gün.

    Tepemizde Nantes’a yazdan beri uğramayan yağmur bulutları var, yağmur yağacak ve ektiğimiz tohumları sulayacak. Bu toprakları, bir havalanı için beton yığınına dönüştürme çabası neden? Bir betonun üzerinde tohum, büyümek için nasıl bir savaş vermesi gerekiyor? F tiplerinin havalandırmasında büyütülmeye çalışılan limonun hikayesini hatırlıyorum. 19 Aralık operasyonunun ertesi günü, sağ kurtulmayı başarmış bir kadın, kıyafetlerinin üstüne yapışmış toprakları bir limon ağacına can olması için saklamış. Bir limon çekirdeği, bir gram toprakla filizlenmeyi başarmış, ama güneş olmadığı için büyümemiş. Böyle anlatmıştı 2004 yılında bir ölüm orucu direnişçisi. Düşünüyorum; ya ben ne oluyordum, cezaevinde değildim; ama ayağım betona basıp ciğerlerim egzozla doluyordu? Ne olacaktı sonum, izin verirlerse ve kalmışsa hala toprak.

    Hep üşüyen ellerim kollarım hareket ettiğim için bile üşümüyor; dursam üşeyeceğim, hava benim için öyle soğuk, bir de nem var. Bu soğuk havada, şimdi yağmur damlaların süzüldüğünü bile göremeyeceğiniz kadar kapalı olan “sıcak” bir havaalanında olmak ve hatta orada çalışıyor olmak mı daha güzel olurdu? İnsanların sürekli uçağı kaçırma stresi altında bir yerden bire koşturduğu veya zıttına, bir şeyleri beklerken pineklediği bir havaalanında olmak mı? Yoksa, yağmur damlalarının tohumlarla birlikte benim de ıslatacağı, kolumun altından kelebek geçme olasılığının olduğu bu yerde mi? Olmak istediğim yerdeyim…

    Beyaz kelebeği takip ediyorum, zihinsel hareketim onun uçuşundan hızlı. Beni Ece Temelkuran’ın okuduğum son kitabına (Devir) uçuruyor. Kitaptaki meclisin arşivine kelebek kurtlarını yerleştiren çocukların hiyakesini hatırlıyorum. Çocukların Ankara’nın beton sokaklarının arasında kalmış dut ağaçlarını, kelebek kurtlarını beslemek için nasıl tespit edip sonra da yapraklarını kopardıklarını; bunu nasıl büyük bir arzuyla, görev bilinciyle yaptıklarını anımsıyorum. Kelebekler, faz atlayıp arşivin karanlığında uçuştuklarında, insanların nasıl şaşırdığını ve meclisin kapılarının nasıl içerden açılmak zorunda kaldığını düşünüyorum. Kelebeklerin kanat çırpışı bu kadar güçlü mü?

    Düşünüyorum, şimdi İstanbul’da olsam bir kelebek benim kolumun altından geçer miydi; beni alıp götürür müydü? Döneceğim yeri hatırlamak beni üzüyor. Yaptığım işe dönüyorum. Ispanak tohumlarının ekileceği toprağa bakıyorum. Bir gün önce, bu topraktan yapılan harçla taş bir yapının kerpiç sıvasının köşesini düzeltmeyi öğrenmiştim. Hayatımda ilk defa, kerpiçle çalıştığım gibi, bir de köşe yapmayı öğrenmiştim. Samanla karışmış ıslak toprakla çalışırken doğal olmayan ve her seferimde başımın ve ciğerlerimin ağrımasına yol açan kimyasal kokuları hissetmemek beni mutlu etmişti. İşte ben de, binlerce yıldır yapıldığı gibi, toprakla evin bir köşesini yapmayı öğrenmiştim. Evet, çok harika değildi; ama yazı yazmayı öğrenmekten daha kolay gelmişti. Bunu bana öğreten, bu işi bir iki gün önce öğrenmiş genç bir alman kadındı. Benim gibi o da misafirdi. Evet, şimdi burada binlerce kilometrelik bir havaalanı ve onun bağlantı yolları olsaydı, ben onunla tanışıp duvarın köşesini -amatörce de olsa yapmayı öğrenir miydim? Verdiğim molada, bir sanatçının avlanmayla ilgili yaptığı çalışmanın hikayesiyle tanışabilir miydim. Ertesi gün harç yapmayı, elimdeki kovalarla normalde olsa asla çıkmayacağım bir merdivenden çıkmayı, sonra taş duvarın üstüne ilk sıvayı yapmayı öğrenir miydim?…

    Sorularımdan yoruluyorum. Bu sosyal bilimci hastalığı, bana çok soru sorduruyordu. Ama yaşadığım O’halde bile “normal” hayatla karşılaştırmadan yapamıyordum. Kaldığım evin, eski olmasına rağmen beton duvarlarını, boyamak veya basit bir tamir için bile usta bulmak zorunda kalışımı hatırlamaktan kendimi alamıyordum. Burada ise hep beraber, arada çay ve kahve eşliğinde “ücretsiz” olarak özgürce çalışmak; sonra hep beraber yemek yemek; farklı dillerle ve insanlarla tanışmak… Tüm bunlar, benim “normal” hayatımda her ne kadar politik olarak bir yerlerde tutunmaya çalışan bir insan da olsam sıradan değildi. Ve ben, bir kaç gün sonra bir trene ve uçağa atlayıp Sabiha Gökçen’in bir zamanlar yeşil olan arazisine inmek ve o benzin kokusunu içime çekmek zorundaydım. Sonra köstebek gibi yerin altında nefes almaya çalışmak. Her anlamda hayatın trajedisi. Halbuki kafamızda patronun, bir belediye başkanın, yöneticilerin olmadığı; bir şeylerin uzmanlarıyla birlikte çalıştığımız, sohbet ettiğimiz; tepemizde yağmur bulutların özgürce gezdiği, yağmur damlaların sele neden olmadığı bir yaşam kurmak bu kadar imkansız mı? Yoksa biraz kendi rızamızla da yarattığımız sıradanlıklardan, normalleştirmelere mahkum muyuz? Ben ilkini düşlüyorum; tıpkı uçakların değil, kelebeklerin uçtuğu bir yaşamın parçası olmak isteyen ZAD halkı gibi. Pırpır.

    Kiraz Özdoğan ZAD
    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email
    Önceki YazıLongo Maï’de “çalışmak” ve büyümeyen meşeler
    Sonraki Yazı Tür Ayrımcılığından Eşitliğe – Joan Dunayer

    Related Posts

    AMAZON’DAN HAMBCAH’A HAMBACH’TAN AKBELENE UZANAN YOL

    28 Temmuz 2023

    Sinema dünyasında anarşist bir figür: V FOR VENDETTA

    7 Haziran 2023

    Bir Komün Deneyimi: Longo Maï

    5 Haziran 2023
    Yazılar
    Dilaver Demirağ

    AMAZON’DAN HAMBCAH’A HAMBACH’TAN AKBELENE UZANAN YOL

    Deniz Şener

    Yaşamımızın efendisi olma düşlerinin sonu

    Güray Tezcan

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    Yeşil Öfke

    Her devlet bir kilisedir

    Fatoş Osmanağaoğlu

    Yeşil Yeni Anlaşma vs. İlerici Enternasyonal

    Çeviriler
    Editor

    NAHEL İÇİN ADALET (1)

    5 Temmuz 2023
    Dilaver Demirağ

    Sınırlar = Küresel Apartheid

    21 Haziran 2023
    Editor

    İspanya İç Savaşı’nda Anarşizm ve Ütopya

    8 Haziran 2023
    Editor

    İlhaklara ve Emperyal Saldırganlığa Karşı

    28 Şubat 2022
    Dilaver Demirağ

    MİKROPLAR, HAYVANLAR VE BİZ

    24 Temmuz 2020
    Biz kimiz
    Biz kimiz

    Özgür bir yaşam için insan merkezli yaklaşımları terk edip gezegeni paylaştığımız tüm canlılarla eşitlikçi, dayanışmacı bir ilişki kurmayı hedef alıyor, özgürleşmeyi ve özgürleştirmeyi savunuyoruz. Canlılara yönelik her türlü zulmü reddetiyoruz!

    Facebook Twitter WhatsApp
    Yaşam

    Sinema dünyasında anarşist bir figür: V FOR VENDETTA

    7 Haziran 2023

    Bir Komün Deneyimi: Longo Maï

    5 Haziran 2023

    Doğanın Detaylarını Görmek

    17 Kasım 2020
    Çok Okunanlar

    İlk defa görüntülenen kabile katledildi!

    25 Ekim 201726.126

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    25 Ekim 20218.561

    Ve Burdur Gölü öldü

    5 Temmuz 20198.510
    © 2023 ThemeSphere. Designed by ThemeSphere.
    • Nasıl Görüyoruz?
    • Ne istiyoruz?
    • Bize katılın
    • Yaz Çiz Çevir
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.

    Go to mobile version