Üzerinde yaşadığımız yeryüzü, her geçen gün biraz daha fazla yok oluşa doğru sürükleniyor!
Benmerkezci yaşam anlayışıyla doğayı acımasızca talan eden insanlık, hızla kendi sonunu da hazırlıyor! Kendini yaşamın yegâne öznesi olarak kabul eden insan türü, diğer varlıklar üzerindeki her türlü pratiklerini meşru görüyor.
İnsan, benmerkezci anlayışının sonunda ana fikri kâr ve kazanc olan içinde bulunduğumuz tahakküm ve sömürüye dayalı ‘sistem’i yarattı. Her şeyin fayda ve tüketime dayandığı sömürü, işgal, talan ve şiddete dayalı ‘sistem’, insanları şirketlere hizmet etmeye zorlarken, doğayı ve hayvanları da sistematik sömürüsüne ve şiddetine maruz bıraktı! ‘Çok üret, çok tüket’ anlayışıyla, geleneksel tarımın yerine, kâra dayalı endüstriyel tarım politikalarının uygulanmasıyla, doğa tahrip edildi.
Yaşamı ve doğayı tehdit eden, sanayiye dayalı kimyasal ilaç ve gübrelerle, genetiği değiştirilmiş tohumlarla ve endüstriyel müdahalelerle doğal tarım tarihten silinecek duruma geldi! ‘Daha fazla mal’ üretecek fabrikaların ihtiyaç duyduğu enerji açığını kapatmak için inşa edilen/edilmek istenen nükleer, termik, hidroelektrik santraller ve barajlar ile doğa acımasızca katlediliyor. SİSTEM, ‘yenilenebilir enerji’ olarak lanse edilen ancak üretimlerinde ve işletmelerinde ciddi ölçülerde doğaya ve yaşama zararlı maddeler açığa çıkaran güneş santralleriyle de, daha önce el atamadığı kırsal bölgeleri pervasızca sömürüyor, insan hayatını ve kültürlerini, ormanları, vahşi bitki ve hayvan türlerini yok etmeye devam ediyor!
İşlendiğinde büyük kâr getiren ve birçok sanayi kolunda ham madde olarak kullanılan madenlerin bulunması için yapılan tetkik ve sondaj çalışmalarının yürütüldüğü yörelerde tam bir ekolojik tahribat yaşanıyor.
Petrol Sanayi, ilaç sanayi gibi birçok sanayi kolu, canlılara ve doğaya geri dönüşsüz zararlar veriyor.
Hammadde ve enerji kaynağı arayışları, insanlığın değil, gözünü kâr hırsı bürümüş olan bir avuç imtiyazlının yönettiği şirketlerin çıkarlarına hizmet ediyor. Kalkınma ve ilerleme masalları ile gözler boyanarak gerçek anavatanımız olan üzerinde yaşadığımız yeryüzü, son karışına kadar sömürülüyor