Sol ekolojizimler son tahlilde hâlâ insan türünden yana saf tutan ve insanlar arasındaki çelişkiyi düzeltmemiz halinde doğa ile olan ilişkimizin de düzeleceğini söyleyen ekolojizimlerdir. Bu perspektiften bakarsak sosyal ekoloji olarak ekolojik anarşizm de anarşist olmaktan kaynaklanan sol duyarlılığı nedeni ile safını insanlardan yana kurmuştur.
Dilaver Demirağ
İçinde yaşadığımız yer kürenin destek sistemlerine yönelik modern uygarlık tarafından yapılan sistematik saldırı ortada. Bu saldırıya doğanın tepki vermesi nedeni ile ortaya çıkan ekoloji hareketi içinde, anarşist ekolojizimlerin özel bir yeri vardır. Özel bir yeri vardır ifadesini kullanırken politik ekoloji için bu ifadeyi kullanıyorum. Çünkü politik ekoloji bir çok perspektifini anarşist düşünürler içerisinde ekoloji ile ilgili ilk düşünceleri de üretmiş olan Kropotkinden çok şey almıştır diyebiliriz. Bilindiği gibi modern uygarlığın yarattığı ekolojik yıkımı geri çevirmek ve doğa ile insan arasındaki ilişkiyi yeniden uyum temelinde inşaa etmek için örgütlenen politik ekoloji temel çelişkiyi insanla doğa arasında tanımlar.
İçinde yaşadığımız yer kürenin destek sistemlerine yönelik modern uygarlık tarafından yapılan sistematik saldırı ortada. Bu saldırıya doğanın tepki vermesi nedeni ile ortaya çıkan ekoloji hareketi içinde, anarşist ekolojizimlerin özel bir yeri vardır. Özel bir yeri vardır ifadesini kullanırken politik ekoloji için bu ifadeyi kullanıyorum. Çünkü politik ekoloji bir çok perspektifini anarşist düşünürler içerisinde ekoloji ile ilgili ilk düşünceleri de üretmiş olan Kropotkinden çok şey almıştır diyebiliriz. Bilindiği gibi modern uygarlığın yarattığı ekolojik yıkımı geri çevirmek ve doğa ile insan arasındaki ilişkiyi yeniden uyum temelinde inşaa etmek için örgütlenen politik ekoloji temel çelişkiyi insanla doğa arasında tanımlar.
Anarşist ekolojizmler ise burada çelişkiyi çift yönlü hatta sosyal ekolojide olduğu gibi tek boyutlu tanımlar. Sosyal Ekoloji sosyalist ekolojizmler ile aynı skalada tanımlanabilir, malum olduğu üzere sosyalist ekolojiler de esas olarak doğa ile insan arasındaki çelişkinin nedeni olarak kapitalizmi gösterir. Kapitalizm olarak saptamada bulunmak saf ekolojizmlerden kendi hattını ayırmak olarak da görülebilir. Çünkü saf ekolojizm tür olarak insan ile doğa arasındaki uyumsuzluğu anlamaya dönük çaba göstermiş ve çubuğu doğa tarafına doğru bükerek safını ötekilerden yana kurmuştur. Oysa sol ekolojizimler son tahlilde hâlâ insan türünden yana saf tutan ve insanlar arasındaki çelişkiyi düzeltmemiz halinde doğa ile olan ilişkimizin de düzeleceğini söyleyen ekolojizimlerdir. Bu perspektiften bakarsak ekolojik anarşizm de anarşist olmaktan kaynaklanan sol duyarlılığı nedeni ile safını insanlardan yana kurmuştur.
Rolf Cantzen Boockhini sonuç olarak ekolojik sorunların özerkliğini ihlal bahasına bir ekolojizm anlayışı oluşturması nedeni ile eleştirse de bu ilkelcilik de dahil-derin ekolojist anarşizmleri kısmen hariç tutmak kaydı ile- tüm anarşist ekolojizmler son tahlilde insanlar arasındaki çelişkiyi doğaya taşırlar. En radikali olan ilkelcilik bile sonuçta parmağını bastırdığı uygarlık yerini bile tanımlarken sonuçta bunun insanın kurduğu bir düzen olduğu gerçeğini yadsımaz. Sadece saf ekolojizm olarak Derin Ekoloji insanın bizzatihi kendisini suçlayarak-derin ekoloji literatüründe insan kavramı tür olarak insanı işaret eden bir biçimde kullanıldığı için sol ekolojizmler tarafından kıyasıya eleştirilmişlerdir-insanın feragatte bulunmasını önermişlerdir. Hatta bunda öylesine ileri giderler ki sol ekolojizmler tarafından faşist olmakla suçlanarak insanın bizzatihi bir tür olarak gezegendeki bir ur olduğunu söyleyerek insancı ekolojizimlerden kendini ayrıştırmıştır. Öyle ki belki post-anarşist Joffun anti hümanist ekolojist anarşizmi hümanizmlerden kendini ayrıştırmaya çabalayarak bu tarafa doğru yaklaşmıştır ama son tahlilde insan merkezciliği yapı bozumuna tabi tutmak için çabalamasına rağmen anarşist olmaktan gelen sol kavrayış nedeni ile o da saf ekolojizmin gösterdiği tutumu gösterememiştir. Bu yüzden ben bu başlık altında bir yandan ekolojist anarşizmleri ele alıp onların görüşlerine yer verirken, diğer yanda safımı derin ekolojiden yana kuruyorum. Üstelik de ELF’nin kurucusu Foreman’ın mizantropik yaklaşımının esasını oluşturan hümanizan ekolojizmlerin sorunu tanımlayamadığı görüşüne de iştirak ediyorum. Ama bu onun vardığı gibi insanlara karşı bir tür acımasız kayıtsızlık düşüncesini destekleyeceğim anlamına gelmez. Bu anlamda sözümü en başta söyleyeyim, eko sistem içinde işlevselliği olmayan ve sistem için önemi olmadığı halde sistemi bozan tek canlı türü insandır. O yüzden ekolojik sorunların çözümünün, ancak gnostik bir anlayışla insanın kendini bir insan üstüne dönüştürmesi halinde mümkün olacağını düşünüyorum ve bu yüzden sufice bir doğa kavrayışını sorunun çözümü noktasında manevi ekolojizim olarak önemsiyorum. Bunu da söyleme nedenim, sorunu yaratan insan olduğu için, sorunu da ancak yine kendi türünü gemleyebilecek tek tür olan insanın çözebileceğini düşünmemdir. Sufilik oluşturduğu ahlak anlayışı ve kozmolojik doğa tasavvuru ile buna olanak sağlamaktadır.
Ekoloji Hareketi Gerileme Yaşıyor
Bugün ekoloji hareketi gerileme yaşıyor, derin ekolojizmden söz eden pek yok, Bookchin ve anarşist ekolojizim başta olmak üzere radikal ekolojizmler önemli bir durağanlık içinde, kuşkusuz anarşist ekolojizmlerin ekotajları son bulmuş değil sistemi öylesine canından bezdirmiş haldeler ki ABD’de terör örgütleri sıralamasında belki el- kaide vb. sonra ilk sırada geliyorlar. Ancak hareketin eski canlılığı yok. Sahne Greenpeace vb. ile İklim Değişimini sömürerek anlamsız bulduğum bir kapitalizm eleştirisi yapan Eko-Marksizmler kalmış durumda. Bir de iklim değişimini yeni bir sermaye birikimine tahvil etmeye çabalayan Obamacı, Post-Keynesyen Yeşil Kapitalizme. Ancak ekolojik sorunlar tüm yakıcılığı ile sürüyor.
Bu yazıda ilkin Anarşist Ekolojizmin ekolojik soruna bakışında iki önemli nokta olan Tahakküm ve Aydınlanma. Akıl ve Özne meselesine değineceğim. Aydınlanma, Akıl ve Özne meselesi ekoloji hareketinde ekolojik sorunların kaynağında yer alan mesele olarak görülür ve çeşitli ayrışmalara yol açar
Bugün ekoloji açısından en önemli risk ne iklim değişimi, ne su krizi, ne biyoçeşitliliğin yok olmasıdır. Ekoloji için en büyük tehdit, sivil toplum kavramı etrafında kümelenen ve şirketlerden beslenerek onların dümen suyunda ilerleyen sahte muhalefet olarak çevreciliktir. Çevrecilik kökten değişimin kaçınılmazlığını göstermek yerine, sürdürülebilir gelişme gibi kavramlar ile bir tür uzun vadeli sömürü mantığı ortaya koyarak, doğanın daha katmerli sömürüsüne kapı aralamış olmakta, dahası doğanın katili olan şirketlerden nemalanarak onların istem ve taleplerini çevre sorunlarının çözümüymüş gibi göstererek şirketlerin yeşil pazarlama stratejisinin bir parçası olmaktadırlar. Ülkemizde Doğal Hayatı Koruma Derneği, TEMA vb. kuruluşlar, batıda ise Greenpeace vb’lerince, ünlü poltikacı Al Gore tarafından temsil edilen çevrecilik özünde modernist bir harekettir. Çünkü çevre kavramı tam da insanı eksene alan bir bakışı temsil eder. Çevre insanı etrafında yer alan doğa olarak görülür. Ancak hala insan ile doğa arasında Kartezyen yani Descartes’in düşünülen nesne ve düşünen ben biçiminde tezahür eden ikiliği/dualiteyi içerir. Böylece doğa hala insana göre tanımlanır. Oysa ekolojist bakış insan ile doğa arasında ayrım yapmak yerine diyalektik bir bağ ya da arada indirgenemez bir gerilim içeren saygı temelli bir diyalektik bir bağlantı oluşturur.
Çevrecilik Ekoloji Hareketinin En Yüzeysel Kısmıdır
Batı’da çevrecilik, yeşiller ve ekolojistler biçiminde bir üçlü ayrım söz konusudur. Bir anlamda ekoloji yönelimli toplumsal hareketi üç katmanlı bir tarihsel yerleşime benzetirsek, en yeni olan üst katmanda çevreciler bulunur. Bunlar sistemle hesaplaşmak yerine onun yaratmış olduğu bir takım sonuçlarla uğraşır. Bilimsel ekolojinin uzmanlık bilgisinden de yararlanarak ekolojik dengeyi olumsuz etkileyen olumsuz sonuçları, yine bilimsel çözüm önerileriyle gidermeye çalışırlar. İyimser bir bakış açısıyla teknolojinin yaratmış olduğu olumsuzlukları yine teknolojiye başvurarak gidermeyi önerirler. “Çevreci” ibaresine yol açan ise insan ve fiziksel-olağan çevresi biçiminde ayrımsal bir kavramsallaştırmaya başvurmalarıdır.
Orta Katman ise bir anlamda ana gövdeyi oluşturur. Bu ana gövdeden çıkan dallar olsa da son tahlilde bu katmandaki çeşitli akımlar, “ekolojik kriz” olarak adlandırılan olgunun ardında mevcut sistemin yattığını ve bu değiştirilmedikçe ekolojik sorunların da köklü bir biçimde değiştirilebilmesinin olanaklı olmadığını savunur.
Alt katmanda ise çeşitli siyasal programlara sahip yeşil partiler bulunur. Bunlar sistem içinde kalarak ama mevcut siyasal sistemi dönüştürmeyi eksene alan, “ekolojik hareket” denilen ana gövdenin reformist siyasal uzantısını teşkil eder. Her ekolojist ve yeşil son tahlilde çevreciliği çeşitli biçimlerde içerse de çevreciler yeşil ya da ekolojist değildir. Çünkü çevrecilik, herhangi bir siyasal program içermeyen bir anlamda teknisist bir toplumsal harekettir.
Ekolojik-Yeşil hareketin asıl radikal kısmını bu orta katman ve özellikle de derin ekoloji hareketi oluşturur. Mevcut burjuva Batı uygarlığını en temel değerlerinden yola çıkarak sorgulayan bu düşünsel akım, ekolojik krizin köklerini “modernleşme” denilen sosyal-siyasal süreçte arar.
Her toplumsal hareket gibi ekoloji hareketi de kendi toplumsal siyasal eleştirilerinde kendine özgü bir dil kullanmıştır. Örneğin insan merkezcilik, endüstriyalizm gibi kavramlar ekoloji hareketinin özel söz ve kavram dağarını oluşturur. Anarşist Ekolojizm için de temel ayırdedici kavram tahakkümdür.