Türkiye’nin en büyük 3 geri dönüşüm şirketinden birinde 2007-2011 yılları arasında 4 yıl çalışmış, önce plastik fabrikasında üretim müdürlüğü yapmış, sonra ham madde satın alma müdürü olarak Trakya’nın ve İstanbul’un tamamında ve Çorlu Adapazarı Bursa İzmit üçgenindeki bütün büyük geri dönüşüm veya hurda depolarını organize sanayi sitelerini görmüş işletenlerle tanışmış ve ticaret yapmış, fabrikanın SGK dosyasını hazırlayıp iki SGK denetimi geçirmiş ve aynı şirketin en son kağıt fabrikasında çalıştıktan sonra patronun hırsızlıklarını belgeledikten hemen sonra aynı şirketin resmi geri dönüşüm şirketi olmaya hak kazandığı belediyelere sürgün edilmiş ki düşününüz ki şirket kendisi adına çalışacak 4 zabıtayı tribün holiganları arasından seçip bu dört zabıtayı belediye adına istihdam etmişti. Bu timin zabıta arabasını şirket alıyor alıyor giydirmesini şirket yapıyor ama hiç birimiz zabıta değiliz. Bu zabıtalar şirketin zabıtası. Öğlene kadar sokaklarda o zabıtaların devriyelerine katılıp hadi sana paydos Afşin çok da kurcalama bu işleri denirken ben böyle bir parayı kabul edemem herkes önünden yesin diyerek yollarımı sektör ile ayırmış biri olarak bu süreçte kazandığım en büyük zenginliğin çekçekçilerin derdini dinlemek ve gerçekliklerini görmek olduğunu düşünüyorum. Bütün bunları sahada deneyimlemiş eskilerin genç bir mühendisi olarak bu satırları yazıyorum. Bilgelerim deneyimlerim çok güncel değil ama en başta aralığını tanımladığım tarih aralığına dairdir şu an içinde çok bir şeylerin değiştiğine inanmıyorum.
Bu adamda kim ki ahkam kesiyor diyenler çıkabilir normaldir. Bilgilerim güncel değil ama sektörün ana fikrini anlamanıza yetecektir. Bu yazıyı önemsiyorum çünkü bu sektörde geçirdiğim 4 yıl eğitim sistemi, vergi politikaları, iş kazaları, çevre kirliliği gibi pek çok soruna yapıcı eleştirel bir bakış açısı geliştirmemi sağladı. Aslına bakacak olursak çözüm önerilerimde olacak.
Öncelikle geri dönüşüm sektörünün nasıl ortaya çıktığını ve patronlarının profilini anlatmalıyım. Ülkemizde eskinin büyük hurdacılarının “know how”ları ile büyük şirketlerin finansmanı birleşince günümüzün “ geri dönüşüm” şirketleri ortaya çıktı. Öyle garip ki yetmişli yıllarda sanayi için sadece çöp anlamına gelen kağıt ve plastik ambalaj atıklarını bu patronlara ( o zamanlar hurdacılar bu ağalar ) neredeyse üzerine para verip armağan edermiş fabrikalar.

Gerçekten idealist biri olarak mesleğimi yapacak olmanın heyecanı ile işe başlamıştım işime. Şöyle ki ben mühendisim beyim demeden ukalalık yapmadan mesleği usta başlarından öğrendim. Örneğin Plastiğin türlerinin çakmakla yakarak; dumanının alevinin külünün rengi ve kokusundan ayırt edilebileceğini öğrendim. 600 çeşit plastik var derler o meslek erbabı ustalar fakat bence yarısı şehir efsanesidir asla mesleki bilgilerini sorgulamak istemem fakat ezberlenmiş yalanlar vardır ki bence bir mühendisin bu yalan yanlış ezberleri bozması gerekir. Örneğin “Derlin”i koklamanızı tavsiye etmiyorlar bayıltır derler. Bence haklılar araştırdım baktım formaldehit içerdiği için bayılma ve bilinç kaybına sebep olabilir.
Demir ile tenekeyi bir mıknatıs ile ayırt ederler örneğin. Bunun pek çok örneği sayılabilir. Kısaca meslek erbaplarından ustalardan işçilerden öğrenebileceğimiz çok şey var dinlemeyi bilirsek.

Buradan eğitim sistemimize bir eleştiri yöneltmek istiyorum bu 4 yıl içinde üretim planlaması, kalite kontrol, üretim müdürlüğü gibi pozisyonlara pek çok genç meslektaşımı istihdam ettik. Fakat mühendislik eğitimi alan herkes hayatının geri kalanını kendini organize sanayi bölgelerinde veya şantiyelerde eğitim düzeyi düşük işçi kardeşlerimiz ile ( ki bunu hor görmek için söylemiyorum ) aynı sofrada yemeğini paylaşarak, aynı sosyal imkanlardan faydalanarak, aynı servis aracına binerek geçireceği fikrine kendini alıştırmalı. Plaza çalışanı olmayacaksınız. Eğer iş güvenliğini umursuyorsanız en başta kendi işçinizi buna ikna etmelisiniz. Üretim hedefleri baskısı altında o gereksiz riskleri onlar gönüllü alıyor. Ekmek parası, vefa, işine sahip çıkmak, iş ahlakı, vefa, her gün fazladan 3 saat mesai veya üretim hedefleri tutmadığında iki hafta üst üste yapılan tam gün pazar mesaileri asgari ücretinin üzerine insanca yaşayabilme umududur. Bak iş kazalarını bu süreçler getiriyor ama o işçinin motivasyonlarını hor görmemek gerekir.
Çok sonraları bir vakıf üniversitesinde de çalıştım. Kantinde İtalyan lokantaları, ellerinde mokaçino ortamlardan ortamlara akıyorlar üniversite eğitimleri boyunca sonra Hadımköy Organize Sanayi sitesi travmatik oluyor elbet. Ne fabrikanın karşısında starbucks var ne öğlen yemeğinde gidebilecekleri havalı et lokantaları restoranları var. Meslektaşlarımın en azından bizim istihdam ettiklerimizin yaşadığı kültür şokunu görmüş biri olarak bu noktanın altını çizmeden edemeyeceğim. Mühendis botlarını giyer çöpün içine girer en azından geri dönüşüm sektöründe durum çöpün içine girmeyi gerektiriyor. Hayır yunuslar ile yüzmeyeceksiniz arıtmada yunus yok ve olmayacak. Oysa ne idealler ile başladık mesleğe mesleki eğitime değil mi ?
Genç meslektaşlarıma şu tavsiyede bulunabilirim işçiniz size bey hanım diye hitap ediyorsa olmamışsınız demektir. İşçinin gözünde usta ünvanını alabilmek bir mühendis için en büyük mesleki başarıdır. Üniversitede mesleki anlamda hiç bir şey öğrenmiyorsunuz ve diplomanız sizi müdür veya bey/hanım yapmaya yetmez. Ayrıca Çevre Mühendisliği yazacak arkadaşlara şimdiden duyurulur yunuslar ile yüzmeyeceksiniz. Örneğin fabrikanın işçilerine maske taktırabilmek için 3 ay işçi servisi ile işe gidip gelmeyi göze alabilmelisiniz. Ben müdürüm maske takmayanı hemen şimdi işten kovuyorum derseniz giden siz olursunuz. Müdürün fabrikayı kapatacak hali yok. Erkek işçilerde şöyle bir yanılsama vardı maske takmak bıyıkları dökermiş. Siz “müdür”seniz ne onları maske takmaya ne fabrika müdürünün her ne pahasına olursa olsun üretim hedeflerine işçileri sürmesine engel olamazsınız.
Neyse geri dönüşüm sektörüne geri dönelim 2008 krizinde fabrikanın yönetim kurulundaydım. O yıllarda evsel atıkların %40 ı bile geri dönüşüme gitmiyordu. Bunun iki sebebi vardı birincisi evsel atıkların geri dönüşüm şirketleri için işçilik maliyeti çok yüksek olduğu gibi sanayi atıkları tonajlı, etli ve para getiriyordu. Şöyle bir örnek verebilirim perakende mağazalarının birinin İstanbul Avrupa yakasından çıkan AYPE ( alçak yoğunluklu polietilen şeffaf streç ) ayda kırk tondu. Kilosunun 0,80 kuruş ettiği günlerde. 1 kamyon yüklediğinizde 10 ton sadece işlenmemiş hammadesi 8000 lira ediyordu. Bizim fabrikanın aylık kapasitesi 600 tondu. Dolayısıyla geri dönüşüm şirketleri belediyeli almak için deliler gibi saldırıyor göstermelik 3-4 geri dönüşüm kamyonunu sokaklarda gezdirip asıl parayı endüstriyel atıklardan vuruyorlardı. İkinci sebebi evsel atıklar yerinde ayrıştırılmaz ve gıda atıkları ile bekletilip kontamine olursa çöp oluyor ( plastik atıklar ) kokuyor granül haline çevrilse bile ki çevrilmesi aptalca bir fikir ama deneyenler oldu kimse satın almıyordu.
O yıllarda Kemerburgaz’da 7 milyon dolarlık bir yatırım ile çok büyük bir makine hattı kurulmuştu. Bildiğiniz İstanbul’un çöpünde beklemiş plastikler için ayrıştırma bandı için bir taşeron ile kilo üzerinden anlaşıldığından. Çar çöp ne varsa plastikler ile aynı balyalara gidiyor ve çıkan plastik granülleri leş gibi çöp kokuyordu. Sonra ne yaptıklarını bilmiyorum. Ayrıca kirli kontamine olmuş plastik atıklar için makine bandına yıkama ve sıkma üniteleri eklenip dünya kadar su kullanılıyor. Bunun gizli bir maliyet olduğu düşünülecek olursa sararı faydasından çok olabilir ki Avrupa’nın geri dönüştürülebilir atıklarının büyük bir kısmını satın alan Çin bile ortaya çıkan çevre kirliliği sonrası geçtiğimiz yıl pes edip atık alımı durdurdu.
Ekonomik krizin gelişini borsacıya değil hurdacıya sor
2008 krizinde fabrikanın hammadde satın almasını yaparken ham petrolün varili 120 dolardan 35 dolara düştü. Marmara bölgesindeki bütün organize sanayi bölgelerini dört dönerken. Araba fabrikaları otoparklarında dolup taşan arabaları. İflas eden fabrikaları gördüm atıklar azalınca anlıyorsunuz üretiminde azaldığını. Çorlu’da 1 günde 14.000 işçinin işten çıkarıldığını öğrendiğim gün mesela merak etmeyin kriz bizi teğet geçiyor demişti birileri. Koca fabrikanın yönetiminde 5 kişi kaldık mı her işe koşmaya çalışıyoruz. SGK dosyalarına filan mecburen bulaşmak durumunda kaldım. Tabi burada büyük geri dönüşüm firmalarını kabaca anlattıktan sonra size biraz da orta ölçekli hurda ağalarından ve merdiven altı geri dönüşümden bahsetmek şart. O yıllarda kaçak işçi olarak sigortasız Türkmen işçiler çalıştırılıyor ( ayda 500 lira gibi bir maaş ile ) elektrik Keban barajından. 2 ay çalışıyor adam 3. ay kayıp. Tam bizim fabrikanın karşısında da bunlardan vardı bir tane biz işçinin SGK sını ödüyoruz elektriğimizi vergimizi ödüyoruz arıtma sistemini çalıştırıyoruz. ( nasıl vergi veriyoruz belli değil ) SGK müfettişine karşıdaki merdiven atölyeyi gösterdim siz bizimle uğraşacağınıza şu karşınızdaki manzaraya baksanıza dedim. Müfettiş utandı haklısınız dedi. Bizim maliyetlerimiz hani Türkiye’ nin en büyük üç geri dönüşüm firmasıyız ya kilo başına 0,40 kuruş adamın maliyeti 0,10 kuruş ham madde satın alırken 3 oda bir salonda 3 türkmen işçi çalıştıran tipler gömüyordu beni. Bunu şu sebeple anlatıyorum dolaylı vergiler bu seviyelerde oldukça yani üretimin maliyet kalemleri bellidir. İşçilik, elektrik, arıtma ( doğa ) ve lojistik. İşçi çalıştırıyorsun 1 maaş işçiye veriyorsun 1 maaş devlete, üretmek için 1 lira yaktığın elektriğe ödüyorsun 1 lira devlete, arıtma tesisini çalıştırmak için para veriyorsun ürettiğin malı kamyona yüklüyorsun 1 lira kamyona 1 lira devlete veriyorsun. Sonuç ? Devlete ödenen para kısılamadığı için ya işçinin canından ya doğamızdan çalıyoruz. Yada git merdiven altı çalış diyor devlet, vergi kaçır ben iki türlüde tuttuğumdan o vergiyi alıyorum nasıl olsa !
Erkek Egemen Sektör
Sektörün üst düzey yöneticileri, patronları tamamen erkek egemen kafa yapısında ve erkek. 1 tane kadın patron yönetici görmedim. Oysa ayrıştırma bandında kadın emekçiler daha titiz oldukları için 10 erkek gücündeler. Bu erkek patronlar mecbur olduklarından kadın çevre mühendisi çalıştırıyorlar. Ayrıca bu orta ölçekli hurdacıların sohbetleri, pazarlıkları, giyim kuşamları, ağır hareketleri bildiğiniz kurtlar vadisi gibi. Bir kaç kez seni yaşatmam buralarda bilmem ne tehdit aldığım oldu. Eh yani her horoz kendi çöplüğünde öter en nihayetinde herkes bir köşeyi tutmuş ve hayatı pahasına savunmaya çalışıyor.
Dezavantajlı grupların yaşam mücadelesi tüketim toplumumuzun atıklarında çekçekçinin çuvalında verilmeye devam ediyor
Sektördeki son yılım kağıt fabrikasında yani şirketin genel müdürlüğündeydi. Patronla yan yana ıghhh 1 yıl dayanamadık birbirimize beni belediyelere sürdüler bu dönemde çekçekçilerin gerçekliklerini görme fırsatım oldu. Bizim ruhsatlı olduğumuz belediyenin aşırı pimpirikli belediye başkanı çekçekçilere takmış çıkarın bunları sokaklarımdan diye talimat vermiş. Bir fizibilitesini yaptık sigortalı işçi her gün kamyon gezecek bütün ilçede mümkün değil. Zaten o yıl itibarı ile bırakın geri dönüşüm firmalarını hiç bir belediyede bu işin altından kalkamazdı çekçekçiler olmasa. Hala da kalkabileceklerini düşünmüyorum. Gecenin köründe sigortalı işçi çöp konteynırına girecek eşeleyecek hayal yani yaptıracak çalıştıracak işçi bile bulmazsınız. Bu insanlar geçim kaynaklarını aslında bizim evde düzgün ayrıştırıp o şekilde kapının önüne koymamız gereken çöplerimizden sağlıyorlar. Her yıl Türkiye’ye özellikle Niğde, Tokat, Sivas gibi şehirlerden sezonluk işçi olarak gelip çekçek çeken 1,5 milyon insan olduğunu duymuştum. Aslına bakacak olursanız hurdacı patronundan işçisine geri dönüşüm sektöründeki çalışanları ağırlıklı olarak bu şehirlerin yurttaşları oluşturuyordu. Ayrıca çek çek Roman yurttaşlarımız içinde popüler bir meslekti bugün Suriye’li mültecileri de çöpleri ayrıştırırken görebiliyoruz. Özetle dezavantajlı grupların yaşam mücadelesi tüketim toplumumuzun atıklarında çekçekçinin çuvalında verilmeye devam ediyor. Muhtemelen abartılmıştır bu rakam dediğim gibi bu işin okulu üniversitesi yok sokak istihbaratı. Bu insanlar hasat sonrası İstanbul’a gelip çöpten çıkardıkları ile kazandıkları paralar ile tekrar memleketlerine dönüp ekip biçerlermiş. Bence madalya verilmesi gerekirken yani devletin belediyenin geri dönüşüm şirketinin asla yapamayacağı bir işi yapan bu insanlara ki çalmıyorlar çırpmıyorlar biraz saygı göstermeyi öğrenmeliyiz. Geri dönüşüm ekosistem piramidinde en alt yerdeler üstüne üstlük. Bu insanlar bütün gece topladıkları hammaddeleri yok parasına bu orta ölçekli hurda ağalarına satarlar hurda ağası 3 katına geri dönüşüm şirketine satar. Geri dönüşüm şirketi siyasi bağlantıları ile ruhsatını
almış ve piramitin en üstündedir kaymağını yer. Sokağınızda bir çekçekçi gördüğünüzde hal hatır sorabilirsiniz örneğin “tinerci” değil bu insanlar her akşam her sabah metrobüste koltuk kapmak için insanları ezen yaratıklardan bile daha güzel insanlar eğer giyimlerine kuşamlarına takılmazsanız. Çöp karıştırmaya smokinle gidecek halleri yok.
Şimdi bütün bu yazdıklarımı bir düşünecek olursak. Evde plastik kağıt metal cam atıklarımızı ayrı poşetlerde sıkıca sarıp Geri dönüşüp kutusu yerine kirlenmeyecek şekilde çöpe atmak daha doğru bir hareket olabilir bence patronlar her şekilde kazanacak belki ama çekçekçi daha az emek harcamış olur.
Plastikten Kırılmayan Kürek
Son olarak sizleri biraz gülümsetecek bir anımı paylaşmak istiyorum. O zamanlar Bursa’da
yaşayan kimya mühendisi 22 yıllık bir plastikçi abimiz vardı İhsan Abi, her zaman yenilikler peşinde koşmuş farklı kimsenin umursamadığı tarifler üzerinde çalışmış. Eski çizgi filmlerin mucit profesörü gibi bir adamdı. Gene bir gün kafayı takmış antin kuntin plastikleri karıştırmış kırılmayan plastik kürek yapmış sonra büyük bir heyecanla fabrikalara gitmiş yeni ürününü tanıtmak için. Ya İhsan abi bu kürek kırılacak ki biz para kazanalım cevabını almış. Olayın özeti budur kürek kırılacak ki birileri para kazansın.
Afşin Altuntaş.