Subscribe to Updates

    Get the latest creative news from FooBar about art, design and business.

    What's Hot

    Sinema dünyasında anarşist bir figür: V FOR VENDETTA

    7 Haziran 2023

    Alexander Berkman: Anarşizm Nedir?

    7 Haziran 2023

    Bir Komün Deneyimi: Longo Maï

    5 Haziran 2023
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Yeşil ÖfkeYeşil Öfke
    Demo
    • Güncel
    • Ekoloji Gündemi
    • Yazılar
      • Makaleler
      • Seçtiklerimiz
      • Çeviriler
      • İleri Okumalar
    • Yaşam
    • Röportaj
    • Belge ve Raporlar
    • İletişim
    Yeşil ÖfkeYeşil Öfke
    Home»Güncel»Kapitalizm ile ekolojik kriz arasındaki ilişki nedir?

    Kapitalizm ile ekolojik kriz arasındaki ilişki nedir?

    Editor3 Nisan 2017
    Facebook Twitter Pinterest LinkedIn WhatsApp Reddit Tumblr Email
    Share
    Facebook Twitter LinkedIn Pinterest Email

    Çevresel tahribat alarm verici boyutlara ulaşmıştır. Küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, üst toprağın kaybı, yağmur ormanlarının temizlenmesiyle oksijenin tükenmesi, asit yağmurları, zehirli atıklar, besinlerdeki ve sudaki böcek zehri kalıntıları, doğal türlerin hızlanan tükenme oranı, vb. vb. şeylerin büyüklüğü hakkında neredeyse günlük olarak yukarıya doğru revize edilmiş tahminler yapılıyor. Bazı bilim adamları, hayati ekosistemlerin tamir edilemez bir biçimde tahrip olması ve kitlesel insan ölümlerinin başlamasından önce harekete geçmek için 35 yıl gibi kısa bir zamanın olabileceğine inanıyor (Donella M. Meadows, Dennis L. Meadows, ve Jorgen Randers, Beyond the Limits: Confronting Global Collapse, Envisioning a Sustainable Future, Chelsea Green Publishing Company, 1992). Veya, Kirkpatrick Sale’in ifade ettiği üzere, “gezegen küresel bir ekolojik tahribat [ecocide, ekolojik intihar] yolunda ilerliyor, belki de bunun tam eşiğinde.” (“Bioregionalism –A Sense of Place,” The Nation, 12: 336-339).

    Çoğu anarşist, ekolojik krizin köklerinin, Geç Cilalı Taş Devri sırasında ataerkilliğin, köleliğin ve ilk ilkel devletlerin ortaya çıkmasıyla beliren tahakküm psikolojisinde yattığını düşünür. Eko-anarşizmin öncülerinden birisi olan Murray Bookchin şunu belirtiyor, “toplumsal tahakkümle birlikte ortaya çıkan hiyerarşiler, sınıflar, mülk sahibi biçimleri, ve devletçi kurumlar, kavramsal olarak insanlığın doğayla ilişkisine aktarıldı. Doğa da giderek latifundium [Eski Roma’daki büyük araziler] köleleri gibi acımasızca sömürülecek basit bir kaynak, bir nesne, bir hammadde olarak görüldü.” (Toward and Ecological Society, s. 41). Ona göre, tahakküm psikolojisini söküp atmaksızın ekolojik felaketin gerçekleşmesini önlemeye yönelik tüm girişimler büyük olasılıkla sadece palyatif [kısmen rahatlatıcı] olacak ve bu nedenle de başarızlığa mahkum olacaktır.

    Bookchin şöyle devam ediyor, “insanlık ile doğa arasındaki çatışma insan ile insan arasındaki çatışmanın bir uzantısıdır. Ekoloji hareketi, tüm yönleriyle tahakküm sorununu kucaklayamadığı müddetçe, zamanımızın ekolojik krizinin kökenindeki sebeplerin ortadan kaldırılmasına yönelik hiçbir katkıda bulunmayacaktır. Eğer ekoloji hareketi, genişletilmiş bir devrim kavramının gerekliliği ile radikal bir şekilde uğraşmaksızın, sadece kirlilik ve [vahşi hayatı] koruma kontrollerindeki reformizme –sadece ‘çevrecilik’e– bağlı kalırsa, mevcut doğal ve beşeri sömürü sisteminin güvenlik supabı olarak hizmet edecektir.” (a.y., s. 43)

    Kapitalizm, tahakküm psikolojisinin ekolojik olarak en tahripkar çıkış yerini bulduğu araç olduğu için, çoğu eko-anarşist kapitalizmin yıkılmasına en birincil önceliği verirler. “Sistem, hiç abartısız doğayı bitip tükenmez bir şekilde hırsla yutmasıyla, bütün biyosferi çöl ve arktik canlı topluluklarının kırılgan basitliğine indirgeyecektir. Bitki örtüsü ile hayvan topluluklarını giderek karmaşık biçimlerde ve ilişkilerde farklılaştırmış olan organik evrim sürecini tersine çevirecek, böylece de daha basit ve daha az istikrarlı bir yaşam dünyası yaratmış olacağız. Bu korkunç gerilemenin sonuçları uzun vadede yeterince tahmin edilebilir bir şeydir –biyosfer, en sonunda insan yaşamının gereklilikleri noktasında çökecek ve insan yaşamı için gerekli olan organik ön koşulları ortadan kaldıracak şekilde fazlasıyla kırılgan bir hale gelecektir. Her ne kadar ne zaman gerçekleşeceğini tahmin etmek imkansız olsa da, yalnızca üretim amacıyla üretim yapmaya dayanan bir toplumdan bunun ortaya çıkması … sadece bir zaman meselesidir.” (a.y., s. 68)

    Kapitalizmin ortadan kaldırılması gerektiğinin, çünkü “yeşil” kapitalistlerinin iddialarının aksine “çevre dostu” haline gelecek şekilde kendisini reforme edemeyeceğinin vurgulanması önemlidir. Bunun sebebi, “kapitalizm yalnızca pre-kapitalist doğaya tahakküm kavramlarını geçerli kılmakla kalmaz, doğanın talanını toplumun yaşam kanunu haline getirir. Bu tür bir sistemle onun değerleri hakkında tartışma yapmak, büyümenin sonuçları hakkındaki öngörülerle onu korkutmaya çalışmak, bizzat onun metabolizması ile tartışmaktır. Yeşil bir bitkiyi fotosentez yapmaktan vazgeçmeye ikna etmek, burjuva ekonomisini sermaye birikiminden vazgeçirmekten daha kolaydır.” (a.y., s. 66)

    Bu nedenle, kapitalizm, tahakküm (insanın insan üzerinde ve böylece de insanın doğa üzerinde) ve sürekli, sonsuz bir büyümeye (büyüme olmaksızın kapitalizm öleceği için) dayandığı için ekolojik tahribata yol açar.

    Kapitalist firmalar neden “ya ölmeli ya da büyümeli”dir?

    Endüstriyel üretim 1950’den bu yana elli kat artmıştır. Sınırlı [sonu olan] bir çevre içerisinde böylesi bir genişlemenin, felaketvari sonuçlar olmaksızın sonsuza kadar süremeyeceği açıktır. Ancak, yukarıdaki alıntının akla getirdiği üzere, kapitalizmin büyüme bağımlılığından kurtulması ilkesel olarak imkansızdır.

    Kapitalizm kar için üretime dayanır. Bir firma karlı kalabilmek için, aynı endüstrideki diğer firmalarla rekabet edebilmek amacıyla mal ve hizmetleri yeterince ucuz üretmek zorundadır. Eğer bir firma üretkenliğini arttırırsa (tüm firmalar aynısını yapmak zorunda oldukları için), daha ucuza üretebilecek, böylece fiyat kırarak rekabeti zayıflatacak ve piyasadan daha fazla pay kapacaktır –en sonunda daha az karlı firmaları iflas etmeye zorlayana kadar. Üstelik, daha yüksek üretkenliğe/karlılığa sahip olan firmalar büyüdükçe, genellikle ölçek ekonomilerine ulaşırlar (yani daha büyük hammadde miktarlarını toptan fiyatlardan [bulk rates] almak), böylece de daha az üretken/karlı olan işletmeler karşısında daha da fazla rekabetçi avantaj elde ederler. Yani, sürekli olarak artan üretkenlik ayakta kalmak için hayatidir.

    Üretkenliği arttırmanın iki yolu vardır; işçilerin sömürülmesini arttırmak (örn. daha uzun [çalışma] saatleri ve/veya aynı ücret karşılığında daha yoğun çalışma) veyahut aynı ürün veya hizmeti üretmek için gerekli emek miktarını azaltacak yeni teknolojilerin uygulamaya geçirilmesi. İşçilerin sömürü düzeyindeki artışları engellemeye yönelik mücadeleleri nedeniyle, kapitalizmde üretkenliği arttırmanın ana yolu yeni teknolojilerdir (her ne kadar kapitalistler verili teknolojiyle işçiler üzerindeki sömürüyü diğer araçlarla daima arttırmanın yollarını arasalar da).

    Ancak yeni teknolojiler pahalıdır; yani, sürekli geliştirmelerin maliyetini karşılamak için firma ürettiğinin daha fazlasını satmalı, böylece de sermayesini (makinalar, işletme sahası [floor space], işçiler, vb.) sürekli büyütmelidir. Aslında, kapitalizmde olduğu yerde durmak krize davetiye çıkarmaktır –bu nedenle firma sürekli olarak daha fazla kar için uğraşmalı ve dolayısıyla daima genişlemeli ve yatırım yapmalıdır. Diğer bir deyişle, firma yaşamak için, sermayesini büyütmeye ve geliştirmeye devam etmesine yetecek kadar satabilmek için, sürekli olarak sermayesini ve üretim seviyesini büyütmeli ve geliştirmelidir –yani, “büyü ya da öl”, veya “üretim için üretim”.

    Bu nedenle kapitalizm açısından ekolojik krizi çözmek ilke olarak imkansızdır, çünkü “büyü ya da öl” onun doğasına içkindir:

    “KAPİTALİSTİK PİYASA EKONOMİSİNDE ‘BÜYÜMENİN SINIRLARI’NDAN BAHSETMEK, SAVAŞÇI BİR TOPLUMDA SAVAŞIN SINIRLARINDAN BAHSETMEK KADAR ANLAMSIZDIR. BİRÇOK İYİ NİYETLİ ÇEVRECİ TARAFINDAN SESLENDİRİLEN AHLAKİ DİNDARLIKLAR, ÇOKULUSLULARIN AHLAKİ DİNDARLIKLARININ MANİPÜLATİF OLMASI KADAR NAİFTİR. KAPİTALİZMİN BÜYÜMEYİ SINIRLAMAYA ‘İKNA EDİLMESİ’, BİR İNSANOĞLUNUN NEFES ALMAYI BIRAKMAYA ‘İKNA EDİLMESİ’NE BENZER. KAPİTALİZMİ ‘YEŞİLLEŞTİRME’, ONU ‘EKOKOJİK’ KILMA GİRŞİMLERİ, SONSUZ BİR BÜYÜME SİSTEMİ OLAN SİSTEMİN DOĞASI NEDENİYLE BAŞARISIZLIĞA MAHKUMDUR.” (MURRAY BOOKCHİN, REMAKİNG SOCİETY, S. 93-94)

    Kapitalizm varolduğu müddetçe, “insan yaşamının organik önkoşulları”nı ortadan kaldırıncaya kadar, kaçınılmaz olarak “sonsuz bir şekilde doğayı hırsla yutmaya” devam edecektir. Bu sebeple, kapitalizmle hiçbir şekilde uzlaşılamaz: bizi yok etmeden önce onu yok etmeliyiz. Ve zaman giderek tükeniyor.

    Kapitalistler, doğaldır ki bu sonucu kabul etmezler. Çoğu kanıtları göz ardı eder veya durumu pembe renkli gözlüklerle görür; ekolojik sorunların göründükleri kadar ciddi olmadıklarını veya çok geç olmadan önce bilimin bunu halletmenin bir yolunu bulacağını savunur. Sağ liberterler bu yaklaşıma sahip olma eğilimindedirler, ancak onlar aynı zamanda gerçek bir serbest piyasa kapitalizminin ekolojik krize karşı çözümler sağlayacağını da söylerler. Kısım E’de, bu argümanların neden çürük olduğunu ve liberter sosyalizmin neden ekolojik felaketi önlemede en iyi umudumuz olduğunu göstereceğiz.

    Çeviri: Anarşist Bakış

    Orijinal metin: What is the relationship between capitalism and the ecological crisis?”, Anarchist FAQs.

    Anarşi Kapitalizm
    Share. Facebook Twitter Pinterest LinkedIn Tumblr Telegram Email
    Önceki YazıParaguay’da ‘başkanlık’ teklifi tepkiyle karşılandı: Halk, meclisi ateşe verdi
    Sonraki Yazı Tanıdık şirketler Amazon Ormanlarını talanı ediyor

    Related Posts

    Sokak köpekleri zehirlendi

    16 Aralık 2020

    NKP: İKTİDAR NÜKLEER SİLAHA KAPI ARALADI

    6 Ağustos 2020

    Köpek Balıklarının Nesli Tükenme Tehdidi Altında

    2 Ağustos 2020
    Yazılar
    Deniz Şener

    Yaşamımızın efendisi olma düşlerinin sonu

    Güray Tezcan

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    Yeşil Öfke

    Her devlet bir kilisedir

    Dilaver Demirağ

    Yeşil Mide Bulandırdığında (1)

    Fatoş Osmanağaoğlu

    Yeşil Yeni Anlaşma vs. İlerici Enternasyonal

    Çeviriler
    Editor

    İlhaklara ve Emperyal Saldırganlığa Karşı

    28 Şubat 2022
    Dilaver Demirağ

    MİKROPLAR, HAYVANLAR VE BİZ

    24 Temmuz 2020
    Deniz Şener

    Filleri de ‘mülteci’ olarak görebilir miyiz?

    9 Mart 2020
    Editor

    Ahlaki Şizofrenimizin Nedeni: Mal Olarak Hayvanlar

    4 Temmuz 2019
    Editor

    NAMLUNUN UCUNDAKİ DÜNYA. YA DA SADELİK HAREKETİNİN SORUNU NE?

    20 Şubat 2019
    Biz kimiz
    Biz kimiz

    Özgür bir yaşam için insan merkezli yaklaşımları terk edip gezegeni paylaştığımız tüm canlılarla eşitlikçi, dayanışmacı bir ilişki kurmayı hedef alıyor, özgürleşmeyi ve özgürleştirmeyi savunuyoruz. Canlılara yönelik her türlü zulmü reddetiyoruz!

    Facebook Twitter WhatsApp
    Yaşam

    Sinema dünyasında anarşist bir figür: V FOR VENDETTA

    7 Haziran 2023

    Bir Komün Deneyimi: Longo Maï

    5 Haziran 2023

    Doğanın Detaylarını Görmek

    17 Kasım 2020
    Çok Okunanlar

    İlk defa görüntülenen kabile katledildi!

    25 Ekim 201726.126

    Veganların tüketim kültürü ile imtihanı

    25 Ekim 20218.560

    Ve Burdur Gölü öldü

    5 Temmuz 20198.510
    © 2023 ThemeSphere. Designed by ThemeSphere.
    • Nasıl Görüyoruz?
    • Ne istiyoruz?
    • Bize katılın
    • Yaz Çiz Çevir
    • İletişim

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.