Aşağıdaki metin, 12 Şubat 2017’de Los Angeles’taki Sepulveda Barış Merkezi’nde gerçekleşen bir etkinlikte Black Rose / Rosa Negra (Kara Gül) üyesi tarafından sunulan bir konuşmanın tutanağına dayanmaktadır. Konuşma, yorumlarının kamuoyuna dağıtılmasını istemeyen Uluslararası Marksist Hümanist Örgütün (IMHO) bir üyesiyle, “Marxist-Anarşist Diyalog” un bir parçası olarak sunuldu.
Çeviri: Betül Taylan
Açılış
Bakunin’in “Devletçilik ve Anarşi” den (1873) yaptığı bir alıntı ile başlamak istiyorum:
“Tahrip gücü yüksek en korkunç silahlarla donatılmış ve bunları yalnızca ev ve caddeleri değil, aynı zamanda tüm kentleri tüm yaşayanlarıyla birlikte yok etmeye daima hazır, şimdi hiç bir şeye saygısı olmayan bir askeri güçle başarıyla mücadele etmek için – böyle vahşi bir canavarla, birinin başka bir canavara gereksinmesiyle mücadelede, daha az vahşi değil, ama daha çok; – halkın örgütlü bir ayaklanması, hiç bir şeyi ayırmayan ve hiç bir şeyde durmayan sosyal bir devrim […].”
Ukraynalı devrimci Nester Mahkno ve yoldaşlarının 1926’da Paris’te sürgünde yazdıkları “Anarşistlerin Genel Birliği için Örgütlenme Platformu” nda belirttikleri gibi, Alexander Herzen ve Mikhail Bakunin’in de keşfettiği anarşizm, özellikle Rusya’nın mir, obshchina ve artel deneyimlerinde, ya da tarım komünü ve kooperatif emeğinde olduğu gibi halk kitlelerinin hayatının içindeydi. Hatta Paul McLaughlin’in (2002) gözlemlediği gibi Bakunin’in anarşizmi aynı zamanda kendi ateizmi ve teoloji-karşıtlığı ya da ateist materyalizmi ile birdir. Bakunin (1814-1876), dini sultanın aldatıcılığının Ludwig Feuerbach tarafından teşhirini, aynı anda Hegel’in, feodalizmi, kapitalizmi, baskı yönetimini ve Devleti söküp atacak negatif diyalektiğini çağırırken, politik ve bilimsel otoritenin somutluğunu açıklamaya kadar genişletir. Bakunin bu görüşü “Almanya’da Tepki”de (1842), ya Negatifin (Devrim) ya da Pozitifin (Devlet ya da mevcut durum) zaferini gerektiren bir “ya-ya da” diyalektiğinin varlığını şart koşarak çok iyi açıklar. Ancak Hegel’in tasarladığı gibi iki karşıt gücün arasında, bir çözümlemeye yol açan savaşın yerine, Bakunin, 1842’de “demokrasiyi”, ya da 25 yıl sonra “anarşiyi” üreten, Negatif ‘in tam zafere ulaşmasına yol açan bir ikili çatışma tahayyül ediyor. Bakunin tarihi, devrimci ivme bölümlerini içeren kademeli bir evrimsel ilerleme olarak görüyor – dolayısıyla sırf anlaşılamaz ve tüm hayatın sonsuz kaynağı olduğu için yıkan ve yok eden “sonsuz Ruh” a inandığını açıkladığı, kendisinin ünlü “Tepki” sonucuna varıyor. Ortadan kaldırma tutkusu da yaratıcı bir tutkudur.”
Bakunin’e göre tarih, insanın hayvanlığı ilkeleriyle birlikte devrim ilkesi içinde ilerler ve kendisi için insanın özünü dışa vurma nedeni; özgürlüğü aydınlığa çıkardığı için tarihin azat eden gücü olması nedeniyledir. Bakunin’in Polonya’nın Çarlıktan kurtuluşu lehine yakinen birlikte çalıştığı ve tüm dünyada (belki de en çok, tam olarak, Tierra y Libertad olarak Meksika devriminde) ses getiren “Zemlya i Volya” (“Toprak ve Özgürlük”) sloganını bu süreçte kendi ileri görüş programının bir özeti olarak geliştirdiği, “Rus sosyalizminin babası” anarko-Halkçı Herzen’in yanı sıra pek çok felsefi ve siyasi etkileşimleri var: Hegel; Feuerbach; Moskova’daki Stankevich Topluluğunda tanınmış anti-Devletçi bir kişi olan Konstantin Aksakov; Bakunin’in, eylemin önemini ve tarihte aklı, özgürlüğü ve eşitliği tesis etmek için uğraşan bilinçli bir ortaklaşa hareket görüşünü aldığı Johann Fichte; Hegel’de Devlet ve dinin kökten bir eleştirisini gören Bruno Bauer; ve Bakunin’in anarşizmi ve ateizmi aldığı Pierre-Joseph Proudhon. Bununla birlikte Proudhon’un cinsiyetçiliğine karşın, Uluslararası Sosyalist Demokrasi İttifakı, ya da “İttifak” programında “her iki cinsten sınıfların ve bireylerin eşitliği”ni talep ettiği için 1868’de Marx tarafından “Hermafrodit adam” olarak adlandırılan Bakunin, militan bir feministti. Bakunin 1866’da, “tüm devletleri ve aynı zamanda tüm […] resmi Kiliseleri, mevcut orduları, merkezi bakanlıkları, bürokrasiyi, hükumetleri, tekçi meclisleri ve Devlet üniversite ve bankalarını, aynı zamanda aristokrat ve burjuva tekellerini de alaşağı etmenin, Uluslararası Kardeşliğin hedefi, İttifakın önceli olarak ilan etti. O zamana kadar açıkça anarşist olmamakla birlikte, Bakunin’in ateizmi ya da teoloji-karşıtlığını anarşizmle birbirine bağlayan kökler 1842’de kurulmuştu.
Tarih, Ekoloji ve Bağımsızlaştırma Hakkında Bakunin
Şimdi Bakunin’in düşüncesi ya da anarşizm ile Marx ve Marxizm arasındaki kimi farklılıklara gelmek ve bunu birkaç konuyla aydınlatmak isterim. Bir tanesi, Prometheancılık ve üretkenlik yanlılığı sorunu. Marxizm çok uzun bir süre her ikisi ile de suçlandı: öyle ki Marx ve Marksizm, -son on yıllarca eko-Marxistlerin Marx’ı bu iki zeminden kurtarmak için harcadıkları dikkate değer çabalara karşın- insan özgürlüğünü doğaya tahakkümle denkleştiren, ilerlemeyi ve üretken güçlerin gelişimini takıntı haline getirmişti. O zaman şu soru ortaya çıkıyor: anarşizm daha mı iyi?
Bakunin, modern bilimin aynı zamanda aşırılıklarını ve kötüye kullanımlarını eleştirerek temellerini atan, Aydınlanma-sonrası materyalizm ve ateizm ile birleşmiş bir felsefi harekete, doğacılığa bağlı kalır. Bu anlamda Bakunin, insan merkezcilikleri nedeniyle René Descartes ve Immanuel Kant’ı hedef alır. Böylece, Bakunin’in doğacılığının ekoloji ile ilişkili olduğu söylenebilir. Gerçekten de, John Bellamy Foster ve diğerleri Marx’ın şüpheli çevreciliğini “keşfetmeden” on yıllarca önce Murray Bookchin’in sosyal ekoloji felsefesini geliştirmesi anarşizmin aracılığıyla oldu. Bakunin Kartezyen insan merkezciliği doğacı-karşıtı olarak kabul eder. Bu sebeplerden dolayı doğacılık, tarihsel materyalizmden tartışmasız daha fazla ekolojik potansiyele sahiptir.
Şimdi, tarih, ırkçılık ve emperyalizm sorusuna gelince, McLaughlin’in kaydettiği gibi anarşistler, tarihsel materyalizmin faydası ve tarihin kaçınılmaz olarak ilkel komünizmden antik köle topluluklarına, feodalizm, kapitalizm ve en son komünizme ilerlediği iddiasındaki tarihin aşamaları teorisi üzerinde ilkesel olarak Marxistlerle ayrışır.
Marx’ın sosyalizmin ancak üretim güçlerinin bütünüyle gelişmesinin ardından başarılabileceğini ileri sürdüğü, Proudhon’a yıkıcı (fırsatçılıkla ilgili olsa bile) bir eleştiride bulunan bir cilt olan Felsefe Gücündeki, Marx tarafından 1847’de erkenden ortaya konulan belirlenimcilik yerine, Bakunin ve anarşistler kendiliğinden olmaya inanırlar. İlave olarak anarşistler, Marxizm gibi, sanayideki işçi sınıfının köylü sınıfından daha devrimci bir potansiyele sahip olduğunu düşünmez; bunun yerine anarşistler, hem işçi hem de köylü sınıfını kapitalizme ve Devlete karşı birleştirmeye çalışırlar.
İki yaklaşım arasındaki farkı örneklemek gerekirse, başarısız olan 1848 Devrimlerinin uyanışında Rusya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğuna karşı birleşik bir mücadelede Bakunin’in, Slav halklarını birleştirmek için adalet ve insanlık kavramlarını seferber etmek istediği ” Slavlara Çağrısı ” nı Engels’in nasıl yanıtladığını düşünün. Engels ” Demokratik Pan-Slavizm ” de, Polonyalılar ve Ruslardan başka, Prusya ve Avusturya’nın emperyalist “uygarlaştırma”sını merkezileştirmeye bağlılığın dışında “hiçbir Slav halkının geleceği yok” diyor. Buna ek olarak, aynı yıl sona ermiş olan yakın tarihli Meksika-Amerika Savaşını derinlemesine düşünerek Engels Bakunin’i, “Amerikalıları bir fetih savaşıyla mı suçlayacak, hangi […],tamamen ve sadece medeniyetin çıkarına çalışıyordu […]? Veya muhteşem California’nın, orada hiçbir şey yapamayan tembel Meksikalılardan alınması, belki de uygunsuzdur? ” sorusuyla troller.
Bakunin, Marx ve Engels’i kapitalizm ve sömürgecilik hakkında eleştirel olmayan (yönetim aşamaları teorisine göre) görüşleri ifade etmesine sürükleyen tartışmalı mantığın baskısı altında değildi. Onun yerine, başlangıçta ulusal-özgürlük mücadelelerini desteklemiş ama daha sonra eşgüdümlü küresel devrimi anlamış bir bağımsızlaştırma perspektifini benimser. Bu yüzden Enternasyonal içinde kırsal Akdeniz ve doğu Avrupa ülkelerinde (İspanya, Fransa, İtalya, İsviçre, Rusya), aynı zamanda Hindistan, Meksika, yine Birinci Enternasyonal’in ardından geri kalan Latin Amerika ülkelerinin çoğunda daha çok benimsenmiştir. Bu durum, ne Marx’ın özellikle Rusya mir ‘i üzerinde çalışmasının ardından kendi belirlenimci, katı mantığını en son düzeltmesini, ne de-Kevin Anderson’ın bize anımsattığı gibi- Hindistan’ın İngiltere sömürgesinden çıkması için Marx’ın Avrupalılara çağrı yapan ilk kişi olduğunu göz ardı etmek anlamına gelmez.
Ayrıca Marx’ın, Yahudi Sorunu Üzerine(1844) çalışmasında olduğu gibi Ferdinand Lasalle ve kendisine ve ailesine karşı kendi Yahudi-karşıtı yorumları sorunu var, yine de Bakunin’in komploya ve “aptalların Yahudi-karşıtlığı” na dayalı çok daha sefil Yahudi nefretiyle kıyaslanamaz.
Devlet ve Strateji Üzerine Uyuşmazlıklar
Marxizm ve anarşizm Devlet, din, taktik ve yöntem soruları üzerinde siyaseten farklılık gösterir.
Anarşiden Korkmuyoruz; Onu Biz Başlatıyoruz ‘un yazarı Robert Graham, Bakunin’in anarşizmi diğer yaklaşımlardan ayırdığı 6 ilke tanımlamıştı: otoriterlik-karşıtlığı, Devletçilik-karşıtlığı, parlamentarizm karşıtlığı, federalizm, liberteryanizm (araçların ve sonuçların tutarlılığı denilebilir) ve özgürleşmeye götüren sosyal devrim.
Bu soruların hepsinde Marxizm ile çatışma olduğunu görüyoruz. Ancak gerçekten temel çelişki, Marxist taraftaki devletçilik ve merkeziyetçilik ile anarşist ilkelere uygun devlet karşıtı veya federalist konum arasında yatar.
Bu ayrımı açıklamak için, şimdi Marx ve Engels tarafından birkaç şeyden alıntı yapmak istiyorum. Komünist Birliği’nin 1850 adresinde, Alman işçi hareketinin uğraşması gerekenin, “devlet otoritesinin elindeki iktidarı en kararlı biçimde merkezileştirmek. Öz-yönetim, yerel örgütlenme, vb. özgürlüğü için demokratik konuşmanın kendilerini yanlış yönlendirmesine izin vermemeleri” olduğunu savunuyorlar. Ayrıca Engels’in, 1872’de bir İtalyan İttifakı üyesi Carlo Cafiero’ya gönderdiği bir mektup da var: “Bismarck ve Victor Emmanuel, kendi saygın ülkelerine siyasi merkezileşme getirerek her ikisi de devrime muazzam hizmet vermiştir.”
Böylece bir alternatif olarak, Uluslararası Sosyalist Demokrasi İttifakı (“İttifak”), Bakunin’in Uluslararası devrimci mücadeleyi derinleştirmeye çalıştığı kesinlikle anarşist bir örgüttü. İttifak “ateizmi, kültlerin kaldırılmasını ve inancın bilimle yer değiştirmesini ve insanlığın adaletiyle kutsal olmasını destekler.” Ayrıca üretim araçlarını, Devlet eliyle değil, tarımsal-endüstriyel birlikler yoluyla kamulaştırmaya çalışır.
Burada sonuçlandırmak için, Marx, Bakunin ve Birinci Enternasyonal’deki takipçileri veya 1864’te kurulan Uluslararası İşçi Sendikaları Derneği (IWMA) arasındaki çatışmayı inceleyerek, bu çatışmayı çok pratik olarak tarihsel bir yoldan göstermek istiyorum. Onların çatışması tam olarak 1868-1872 yılları arasında gerçekleşti. Gerçekte bu çatışma, anarşist ve proto- sendikalistlerin doğrudan eyleme verdiği önemle Marxist seçim yanlılığı ya da devletçi stratejinin uyuşmazlığı etrafında dönüyor.
Bu çatışmanın bir arka planı da, Marx ve Engels’in ilk olarak 1848 yılında Bakunin’i karalamak için çarlık yanlısı ajan olarak suçladığının söylenmesine dayanıyor. Bu suçlamalar, Uluslararası Basel (1869) ve Lahey (1872) Kongrelerine kadar Marx’ın İspanya ve Almanya’daki müttefikleri tarafından yeniden kullanıldı. Gerçekte bu, UC (California Ün.) Berkeley’de Milo Yiannopoulos’a karşı olan Antifa protestocularını, Dünya Sosyalist Web Sitesinin kışkırtıcı ajanlar olarak kınayan tuhaf ihbarının yankılarıydı.
Böylece, Enternasyonal ve Kongrelerindeki bazı önemli noktalara kısaca değinmek gerekirse: Belçika federalistleri 1868 Brüksel Kongresi’nde, Avrupa’daki savaş ilanının önlenmesi ya da yanıtlanması için, Avrupa işçilerinin genel bir grev başlatacağı bir ilke sundu. Oysa IWMA’nın “en çok temsilci kongresi” (Graham) olan 1869’daki Basel Kongresi’nde, IWMA’nın çoğunluğu, Enternasyonal için tercih edilen strateji olarak devrimci sendikalizm lehine oy kullandı. Basel’de, Belçikalı enternasyonalistler, IWMA’nın her yerelinin bir komün ya da “direniş toplumu” (sendika) olmasını savunuyordu, oysa Bakunin ve diğer federalistler, kolektivizmi kooperatifler, karşılıklı yardımlaşma dernekleri, kredi sendikaları ve genel grev taktiği formunda değerlendiriyordu.
Daha sonra, elbette 1871 Paris Komünü, isyan-karşıtı baskının gaddarlığını gösterdi ve doğrusu Proudhon’un, sosyalizm ya da anarşizme geçişin barışçıl yolla gelebileceğine inanmakta hatalı olduğunu ortaya çıkardı. Bu süre zarfında da, Marx ve Bakunin, Komün analizinde kısa bir süre için az çok birleştiler. Karl Marx Komün deneyiminin, işçilerin “kullanıma-hazır devlet mekanizmasını kolayca ele geçirip kendi amaçları için kullanması. ”nın mümkün olamayacağını gösterdiğine inandı. Yine de, 1871 Londra Konferansı’nda, Marx, Basel Konferansı fikir birliğini, Enternasyonalin çoğunluğunun kabul etmemesi gerçeğine karşın, Genel Konsey aracılığıyla bir seçim yöntemi dayatarak tersine çevirmeye çalıştı. Marx bunu yapmak için aslında Blanquistlerle ittifak yapmaya hazırdı. Bundan sonra da, Lahey’deki bir sonraki Kongrede (1872), Bakunin ve onun İsviçreli yardımcısı James Guillaume, Londra’nın parlamentarizme örnek olarak korunması için Enternasyonalden kovulmuş, Genel Konsey de New York’a transfer edilmiş, gerçekte Marx ile ittifak kurmuş olan Blanquistlerin de bunu yapmak için Enternasyonalden istifa etmesine yol açmıştır.
Böylelikle Birinci Enternasyonal, çok eğilimli bir platformdan yalnızca devletçi bir düzleme indirgendi ve daha sonra 1889’da İkinci Enternasyonal olarak yeniden kuruldu. 1896’dan itibaren İkinci Enternasyonal, aynı seçim stratejisine katılmadığı için anarşistleri tamamen dışladı.
Bununla birlikte, anarşistler Bakunin ve Guillaume’in uzaklaştırılmasından hemen sonra 1872’de harekete geçti ve kendi Kongresi’ni İsviçre St. Imier’de kurdular. Burada, sendikalizmi ve sosyal devrimi yeniden teyit eden daha dikkate değer bir otorite-karşıtı, uluslararası anarşist hareketin oluşumuna götüren bir dizi farklı konferanslar düzenlediler. Bu durum, İkinci Enternasyonal’den I. Dünya Savaşı’na kadar olan sürede, anarko-sendikalizmin uluslararası işçi hareketi içerisinde baskın olmasına yol açtı.
Sonuç ve Güncel Hareket
Şimdilik bu kadarla sonuçlandırmak istiyorum, çünkü şu an Trump’ın başkanlığı altında olduğumuz bir zamandan bahsediyoruz, bu yüzden size anlattığım tarih ve teori arasındaki sürekliliklerin ve Black Rose / Rosa Negra’nın günümüzde oradan toplamaya çalıştıklarının bir kısmını paylaşmak istiyorum. Bunu çok derin bir şekilde tartışmadıysak da, yayınladığımız açıklamalardan bazı noktaları toplayabiliriz:
Milos’la UC Berkeley’de ve Richard Spencer gibi insanlara karşı olarak ve diğerlerinde gördüğümüz gibi faşistleri etkin bir şekilde kapatmalıyız.
Yakın zamanda giderek daha çok harekete geçen insanlarla da sıkı bağlar kurmalıyız. Onları küçümsemek yerine, halkçı gücü inşa etmeliyiz ve diğer devrimci gruplarla işbirliği yapmalıyız.
Bakunin’in seçimcilik-karşıtı fikrini de yeniden teyit ediyoruz. Trump ve Trumpçılığa karşı mücadelenin bizi Demokratlara değil, ama daha çok sosyal devrime yaklaştırması gerektiğine inanıyoruz ve özellikle şu an, asambleas populares veya halk meclisleri gibi kent ve ülke çapında oluşan devrimci sosyal hareketleri ötgütleyip bunlara katılmamız gerektiğini düşünüyoruz. Gerçekte, az çok anarşist düşüncelerde olan özgürlükçü belediyecilik ya da komünalizm (eyalet sistemi) teorisi yoluyla halkçı gücün inşası ile sürgüne karşı direnişi bir araya getirmeye çalışan bu meclislerde yoldaşlarımızın bir bölümü yer alıyor.
Ardından, Yerli otonomi ve aynı zamanda ekoloji için önemli bir meydan okuma olan, elbette Standing Rock mücadelesi var.
Yine kendi yoldaşlarımızın feminizmle ilgili güncel durum çözümlemesinde henüz yazdığı gibi feminizm konumuz var: gerçekte, feminizme zemin kazandırmak üzere Kadın Yürüyüşünün devrimci materyalist sınıf mücadelesi için bir açığı temsil ettiğini söylüyorlar.
Hem işyeri özerkliği hem de genel grev için anti militarist ve sendikalist mücadele de var. Genel grev hakkında Truthout ‘da yayınlanmış olan çok yeni bir Kapatma Kolektifi bölümü var, tavsiye ederim.
Dahası ve son olarak, varlığımızı coğrafi olarak genişletmek ve çalışan beyaz yakalı sınıfla yakın ilişki kurmak için uğraşıyoruz; bunu da, Donald Trump’ın başkanlığındaki mevcut durumumuza çok belirgin katkıda bulunan bir unsur olarak görüyoruz.
Dinlediğiniz için çok teşekkür ederim.
Uluslararası Marksist Hümanist Örgütün Sunucusuna Yanıt
Teşekkür ederim, [isimsiz Marksist]. Sanırım sözlerinize anarşizmin sokaklarda görüldüğünü söyleyerek başladınız, evde veya işyerinde değil. Ben de, sunumumda Basel Konferansı ve proto-sendikalizm ile ilgili olarak, Birinci Enternasyonal’deki ilk kırılma sürecinde Marksistler ve anarşistler arasındaki tüm muhalefetin, çok fazla -anarşizmin işyerinde olması- sorunu hakkında olduğunu belirttim. Marks ve Engels’in de buna merkeziyetçi muhalefetinin, bir devletçi veya seçimci strateji sunumuyla kendi çıkarlarına olduğunu kast ediyorum.
Ayrıca anarşizmin evde bulunmadığının da doğru olduğunu sanmıyorum. Bakunin’in, Rus Komünü ve toplumun geneli hakkında çok militanca bir feminist eleştirisi vardı; bu da yalnızca kapitalizme ve Devlete olan muhalefeti değildi. Bunu geri iade ediyorum.
Sanırım anarşistlerin Marksist eleştirisi -” soyut bir özgürlük anlayışları” var- ile ne demek istediğinizi anlıyorum ama bunun çok soyut olduğunu hiç sanmıyorum. Demek istediğim, eğer anlattığım tarihteki, anarşistlerin hem bireysel hem de kolektif olarak yer aldığı mücadelelere bakarsanız, bununla ilgili soyut bir şey yoktur. Bu yüzden ne kast ettiğiniz beni biraz şaşırttı. Bunun bana biraz, yalnızca bilimsel sosyalizm anlayışının doğru olduğunu, diğer devrimci ve sosyalist ekollerin de aslında hiçbir şey olmadığını söyleyen, Engels’in ütopyacı sosyalizm eleştirisini hatırlattığını söylemek isterim.
Hem sonra Antifa hakkındaki yorumlarınız ilginç. Antifa ‘nın “boş içeriği” olduğunu kesinlikle kabul etmiyorum! Bence bu, UC Berkeley’de gördüklerimizle tamamen çelişiyor. Bu, UC Berkeley’de trans* ve belgesiz öğrencileri açıkça çıkarmayı planlayan bir neo-Nazi ve Trump kışkırtıcısıydı ve anarşistlerin ve Antifa ‘nın eşgüdümlü eylemiyle devre dışı bırakıldı. Burada hiç de boş bir şey olduğunu sanmıyorum.
Ayrıca, anarşistlerin geleceği görmekten yoksun olduklarını da düşünmüyorum. Bakunin ‘den bahsettiğimde olduğu gibi, anarşizm bütünüyle insanlığın kurtuluşuyla ilgilidir. Hiçbir şey yok… Bu, günümüz odaklı bir şey değildir; herhangi bir açıdan gelecek görüşü eksik değildir.
Anarşizmin içinde gelişimi açısından işaret ettiğiniz çeşitlilik veya farklı oluşlarla ilgili olarak, anarşizmin anlamının ne olduğu konusunda anarşistler arasında çok sayıda tartışma vardır. Bir örnek olarak “medeniyet karşıtı” anarşizmi verdiniz. Bunun anarşizmin bir biçimi olarak görülüp görülemeyeceği sorusu ile ilgili bazı tartışmalar var. Kişisel olarak, bunun anarşizm bir biçimi olmadığını söyleyebilirim: hiyerarşileri ortadan kaldırmakla fiilen ilgilenmiyor, ama daha basit bir şekilde teknoloji, tarım ve benzeri şeyleri ortadan kaldırmak istiyor. Bu da, anarşizmin getirdiği devletçi-karşıtı ve hiyerarşi-karşıtı eleştiri ile pek tutarlı değildir. Gerçek şu ki, anarşist ya da yeşil ya da eko-anarşist konumunu buraya getirmemenin çok önemli olduğunu düşünüyorum; bu çok indirgeyici olur. Murray Bookchin’in, çok derin, zengin, aynı zamanda sosyal tahakkümün eleştirisi ile birlikte doğa tahribatının ve tahakkümünün eleştirisini geliştiren Hegelci gelenekte toplumsal ekoloji felsefesi var.
Ve son şey: yorumlarınızın sonuna doğru, insanların birbirlerine bağımlı olduklarını anarşistlerin yadsıdığını öne sürdünüz, ama bu tamamen yanlış. Peter Kropotkin’e bakarsanız, evrimin önemli bir unsuru olan karşılıklı yardım fikrini hem hayvan dünyasında hem de toplumsal gelişmede kuramsallaştırdı. Bütün varlığı buna adamıştı. Sibirya’da çok uzun yıllar biyoloji çalıştı. […]
Sosyalist gelenek içinde, anarşistiyle, Marxistiyle ve diğer kanatlarıyla çok fazla iletişim bozukluğu ve benzeri şeyler olduğunu kısmen düşünüyorum. Dolayısıyla devrimden önce olmasını önerdiğiniz toplum bilimi hakkındaki şeyin, size sözünü ettiğim Bakunin ve ilk önce toplumu, hem de ilk önce doğayı-ilk önce doğayı, sonra toplumu- kesinlikle analiz etmek zorunda olduğunuz, oradan da eleştiri ve eyleme doğru ilerleyeceğiniz yol hakkında doğaya uygun yaklaşımla aslında çok tutarlı olduğunu düşünüyorum. […]
Aslında, Birinci Enternasyonal içinde Marx ve Bakunin veya Marxism ve anarşizm arasındaki çekişme ya da çatışma süreci, bu aynı soru hakkında [kapitalizmin devletçi bir biçimi olarak Marxizm] bir ileri, bir geriydi. Bildiğiniz gibi, Rus Devrimi üzerine bir tartışma yapmak istedim, ancak vakit olmadı. Birinci Enternasyonal’deki çatışma döneminden beri Rusya Devrimi öncesi ve sonrasında, Lenin’in –Devlet kapitalizminin oluşturulmasını Rusya’da bir geçiş stratejisi olarak savunan- yazılarına göre, Stalin’den bile önce Bolşevikleri devlet kapitalistleri olarak tanımlayan kesinlikle anarşist bir gelenek var. Bakunin, anti-kapitalist olduğunu ilan eden bir devletçi güce sahip olsanız bile, tüm Devletlerde olduğu gibi küçük bir seçkinler grubundan oluşacağını ve hiyerarşik otorite tahakkümü sistemlerini ister istemez yeniden üreteceğini çok açıkça tanımlamıştı. Bakunin bu anlamda çok ileri görüşlüydü; Rusya’da olanları fazlasıyla ön görmüştü.
Metnin orijinali